|
|
Cilt : 10 Sayı : 2 Yıl : 2024 |
|
|
: 10 (2)Cilt: 10 Sayı: 2 - 2024 |
|
Özetleri Gizle | << Geri | 1. | Kapak Cover Sayfa I
|
|
2. | Yayın Kurulu Editorial Board Sayfalar II - VI
|
|
3. | İçindekiler Contents Sayfa VII
|
|
ORJINAL ARAŞTIRMA |
4. | İç Hastalıkları Dersi Alan Hemşirelik Öğrencilerinin E-Öğrenmeye Yönelik Tutumlarının Belirlenmesi Evaluation of Attitudes of Nursing Students Taking Internal Medicine Course Towards E-Learning Neşe Kıskaç, Mahruk Rashidi, Funda Karaman, Gülay Yıldırım doi: 10.55646/jaren.2024.10692 Sayfalar 89 - 94
Amaç: Bu çalışmada dahiliye dersi alan hemşirelik öğrencilerinin e-öğrenmeye yönelik tutumlarının belirlenmesi amaçlanmıştır. Yöntem: Araştırma tanımlayıcı yapıldı. Veriler dahiliye dersi alan 233 hemşirelik öğrencisi ile anket yöntemiyle toplanmıştır. İstatistiksel analizde SPSS programı kullanıldı. Bulgular: Öğrencilerin ölçek toplam puanı yüksek düzey (30.25±8.99) belirlendi. Ölçek toplam puanı ile cinsiyet ve akademik durum arasında ilişki yoktu (p>0.05). Ölçek puanı ile hemşirelik mesleğini seçme durumu arasında ilişki bulundu (p<0.05). Hemşirelik mesleğini isteyerek seçen öğrencilerin e-öğrenme tutumları diğer öğrencilere göre daha yüksek bulunmuştur. Sonuç: Dahiliye dersi alan hemşirelik öğrencilerinin e-öğrenme tutumlarının yüksek olduğu saptanmıştır. Bu çalışmanın sonuçları, e-öğrenme yoluyla verilebilecek dahiliye derslerinin eğitim müfredatına eklenebileceğini göstermektedir. Ancak öğrencilerin e-öğrenme koşulları da aynı ölçüde sağlanmalıdır. Bu araştırma, e-öğrenmenin hemşirelik müfredatına eklenmesine yönelik çalışmalara katkı sağlamaktadır. Objectives: In this study, it was aimed to determine the attitudes of nursing students who take internal medicine lessons towards e-learning. Methods: The research was descriptive. Data were collected from 233 nursing students taking internal medicine courses by questionnaire method. SPSS program was used for statistical analysis. Results: The scale total score of the students was high (30.25±8.99). There was no relationship between the scale total score and gender and academic status (p>0.05). There was a relationship between the scale score and the status of choosing the nursing profession (p<0.05). The e-learning attitudes of students who willingly chose the nursing profession were found to be higher than other students. Conclusion: It was found that the e-learning attitudes of nursing students who took internal medicine lessons were high. The results of this study show that internal medicine courses that can be given via e-learning can be added to the education curriculum. However, the e-learning conditions of the students should be provided to the same extent. This research contributes to the studies on adding e-learning to nursing curriculum. |
|
5. | Hemşirelerin Hümanistik Uygulama Yeteneği ile Bakım Davranışları Arasındaki İlişkinin İncelenmesi: Korelasyonel Tanımlayıcı Araştırma Investigating the Relationship Between Nurses’ Humanistic Practice Abilities and Caring Behaviors: A Correlational Descriptive Study Öznur Yaşar, Dilek Yıldırım doi: 10.55646/jaren.2024.60590 Sayfalar 95 - 101
Amaç: Araştırmada Türkiye’de bir hastanede çalışan hemşirelerin hümanistik uygulama yeteneği ile bakım davranışları arasındaki ilişkinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Yöntemler: Tanımlayıcı ve korelasyonel tipte olan araştırma, Eylül 2022 ve Kasım 2022 tarihleri arasında 162 katılımcı ile yürütülmüştür. Araştırmada birey tanıtım formu, Hemşirelik Uygulamalarında Hümanist Davranma Becerisi Ölçeği ve Bakım Davranışları Ölçeği-24 kullanıldı. Araştırma verilerinin analizinde tanımlayıcı istatistikler, Mann Whitney-U test, t-testi, tek yönlü Anova testi ve Pearson korelasyon analizi kullanıldı. Bulgular: Araştırmaya katılanların yaş ortalaması 31.30±7.05, mesleki deneyim ortalaması 9.88±6.75 yıl idi. Araştırmada Hemşirelik Uygulamalarında Hümanist Davranma Becerisi Ölçeği toplam puan ortalaması 122.88±17.28, Bakım Davranışları Ölçeği-24 toplam puan ortalaması 5.35±0.68 olarak bulunmuştur. Hümanistik uygulama yeteneği ölçeği ile bakım davranışları ölçeği arasında pozitif, orta düzey (r=0.63, p<0.001) korelasyon bulunmuştur. Sonuç: Araştırmada bakım davranışlarının hümanistik uygulama yeteneği ile ilişkili olduğu belirlenmiştir. Hemşirelikte bakım kalitesinin artırılması için hemşirelerin hümanistik uygulama yeteneklerinin geliştirilmesi önerilir. Objective: The study aims to explore the relationship between humanistic practice skills and care behaviors of nurses working in a hospital in Turkey. Methods: This descriptive and correlational study was performed between September 2022 and November 2022 with 162 participants. In the research individual identification form, the Humanistic Practice Ability of Nursing Scale and Caring Behaviors Inventory-24 were used. Descriptive statistics, T-test, Mann Whitney U test, one-way analysis of variance, and Pearson correlation were preferred for the analysis of the data. Results: Participants’ mean age was 31.30±7.05 years, and the mean professional experience was 9.88±6.75 years. In the study, the total mean score from the Humanistic Practice Ability of Nursing Scale was found to be 122.88±17.28, while in the Caring Behaviors Inventory-24, the total mean score was 5.35±0.68. A moderately positive correlation (r=0.63, p<0.001) was found between the Humanistic Practice Ability of Nursing Scale and the Caring Behaviors Inventory. Conclusion: In the study, it was determined that care behaviours were related to humanistic practice ability. In order to improve the quality of care in nursing, it is recommended to improve the humanistic practice skills of nurses. |
|
6. | Ergenlerde Güvenli Kaçınan Kaygılı-Kararsız Bağlanma Tarzları ve Yaşam Doyumunun Yapısal Eşitlik Modellemesi Kullanılarak İncelenmesi Examining of Secure Avoidant Anxious-Ambivalent Attachment Styles and Life Satisfaction among Adolescents Using Structural Equation Modeling Sibel Arpacı, Türkan Kadiroğlu doi: 10.55646/jaren.2024.71473 Sayfalar 102 - 109
Amaç: Ergenlerde güvenli, kaçınan, kaygılı-kararsız bağlanma stilleri ile yaşam doyumu arasındaki ilişkiyi incelemektir. Yöntem: Araştırmada Yapısal Eşitlik Modellemesi (YEM) kullanılmıştır. Çalışma, Şubat 2022 ile Nisan 2022 tarihleri arasında Türkiye’nin doğu bölgesinde yer alan bir ilde eğitim gören öğrencilerle gerçekleştirilmiştir. Okullar, okul türüne göre tabakalandırılmıştır. Her okul türünden bir okul basit tesadüfi örnekleme yöntemi kullanılarak seçilmiştir. Verilerin toplanmasında Tanımlayıcı Bilgi Formu, Üç Boyutlu Bağlanma Tarzları Ölçeği ve Yaşam Doyumu Ölçeği (n=510) kullanılmıştır. Bulgular: Araştırmada ergenlerin yaş ortalaması 15,82 ± 1,24, %57,1’i kadın, %38,6’sı beş ve daha fazla kardeşe sahip ve %82,9’u ailesiyle birlikte yaşadığı bulunmuştur. Çalışmada YEM’in uyumlu olduğu belirlenmiştir. Model uyum indeksleri χ2/Sd = 2,193, GFI = 0,92, AGFI = 0,91, IFI = 0,91, CFI = 0,91 ve RMSEA = 0,04’dür. Modelde güvenli bağlanma stili ile yaşam doyumu arasında anlamlı ve pozitif bir ilişki bulunmuştur (β2 =.564; p <.001). Güvenli, kaçınan ve kaygılı-kararsız bağlanma biçimleri yaşam doyumunun %36.6’sını (R2 = 0.366; p < 0.001) açıklamıştır. Sonuç: Bu çalışma, güvenli, kaçınank,a ygılı-kararsız bağlanma stillerinin yaşam doyumunu önemli ölçüde yordadığını bulmuştur. Ergenlerde güvenli bağlanma stilini desteklemek için ulusal ve uluslararası projelerin yürütülmesi büyük önem taşımaktadır. Aim: To examine the relationship between secure, avoidant, anxious-ambivalent attachment styles and life satisfaction in adolescents. Methods: In the research, Structural Equation Modeling (SEM) was used. The research was carried out between February 2022 and April 2022 with students receiving education in a province located in the east region of Turkey. The schools were stratified according to the school type. One school from each school type was selected using the simple random sampling method. For the collection of the data a Descriptive Information Form, Three-Dimensional Attachment Styles Scale, and Life Satisfaction Scale were used (n=510). Results: The research found that the average age of the adolescents was 15.82 ± 1.24; 57.1% were female, 38.6% had five or more siblings, and 82.9% lived with their families. The study determined that the SEM was compatible. The model fit indices were χ2/Sd = 2.193, GFI = 0.92, AGFI = 0.91, IFI = 0.91, CFI = 0.91, and RMSEA = 0.04. In the model, a significant and positive relationship was found between the secure attachment style and life satisfaction (β2 =.564; p <.001). Secure, avoidant, and anxious–ambivalent attachment styles explained 36.6% (R2 = 0.366; p < 0.001) of life satisfaction. Conclusion: This study found that secure, avoidant, anxious-ambivalent attachment styles significantly predict life satisfaction. It is crucial to conduct national and international projects to support the secure attachment style in adolescents. |
|
7. | Beş Faktör Kişilik Özelliklerinin Hemşirelerde Merhamet Yorgunluğu Üzerine Etkisi The Effect of Five Factor Personality Traits on Compassion Fatigue in Nurses Ali Arslanoğlu, Gözde Çakır doi: 10.55646/jaren.2024.21033 Sayfalar 110 - 120
Amaç: Hemşireler çalışma hayatlarında karşılaştıkları kronik stresin sonucu olarak merhamet yorgunluğu yaşamaktadırlar. Merhamet yorgunluğu, travmayla karşılaşan bireye yardımcı olmaya çalışmanın ortaya çıkardığı stres, acı, sıkıntı ve bakımın maliyeti olarak tanımlanmıştır. Bireylerin stres düzeylerini ve başa çıkma süreçlerini belirleyen etmenlerden birisi kişiliktir. Hemşirelerin çalışma koşullarından kaynaklı stresi yönetme becerisi, dolayısıyla bunun sonucu olarak ortaya çıkan merhamet yorgunluğunun kişilik özellikleri açısından değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu çalışmanın amacı Beş Faktör Kişilik Özelliklerinin hemşirelerde merhamet yorgunluğu üzerine etkisinin belirlenmesidir. Yöntem: Araştırma, kesitsel ve tanımlayıcı tipte bir çalışmadır. Veri toplama aracı olarak anket yöntemi kullanılmıştır. Araştırma evreni Türkiye’de hizmet veren hemşireler, örneklem ise 412 kişiden oluşmaktadır. Bulgular: Araştırmaya katılanların %91,7’si kadın, %56,8’i evli, %46,1’inin çocuk sahibi olmadığı, %41,7’si 30 yaş ve altında, %45,6’sı Lisans mezunu, %68,4’ünün hemşirelik mesleğini isteyerek tercih ettiği, %29,6’sının çalışma süresinin 5 yıl ve altında olduğu, %56,8’inin 7500 TL ve üzeri gelir sahibi olduğu, %76,2’sinin kamu hastanelerinde çalıştığı bulunmuştur. Çalışmanın güvenilirliği 0,831 olarak bulunmuştur. Merhamet yorgunluğunun ortalaması 64,81 bulunmuştur. Merhamet yorgunluğu ile dışadönüklük ve deneyime açıklık değişkenleri arasında negatif yönde bir ilişki bulunmuştur (r= -247, r= -160). Merhamet yorgunluğu ile sorumluluk ve nevrotiklik değişkenleri arasında pozitif yönde bir ilişki bulunmuştur (r=106, r=388). Sonuç: Araştırmamızda hemşirelerde merhamet yorgunluğu orta düzeyin üstünde bulunmuştur. Yapılan çalışma sonucunda dışadönüklük ve deneyime açıklık kişilik özellikleri merhamet yorgunluğu üzerinde negatif yönlü bir etkiye sahiptir. Sorumluluk ve nevrotiklik kişilik özellikleri ise merhamet yorgunluğu üzerinde pozitif yönlü bir etkiye sahiptir. Objectives: Nurses experience compassion fatigue as a result of the chronic stress they encounter in their working life. Compassion fatigue has been defined as the stress, pain, distress, and cost of care that comes with trying to help someone who has been traumatized. One of the factors that determine the stress levels and coping processes of individuals is personality. The ability of nurses to manage stress arising from working conditions, and therefore the resulting compassion fatigue, should be evaluated in terms of personality traits. The aim of this study is to determine the effect of Five Factor Personality Traits on compassion fatigue in nurses. Method: The research is a cross-sectional and descriptive study. Questionnaire method was used. The research population consists of nurses serving in Turkey, and the sample consists of 412 people. Results: 91.7% of the participants were women, 56.8% were married, 46.1% had no children, 41.7% were 30 years old and under, 45.6% had a bachelor’s degree, % It was found that 68.4% preferred the nursing profession willingly, 29.6% had a working time of 5 years or less, 56.8% had an income of 7500 TL or more, and 76.2% worked in public hospitals. The reliability of the study was found to be 0.831. The mean of compassion fatigue was found to be 64.81. A negative correlation was found between compassion fatigue and extraversion and openness to experience variables (r= -247, r= -160). A positive correlation was found between compassion fatigue and the variables of responsibility and neuroticism (r=106, r=388). Conclusion: In our study, compassion fatigue was found to be above the moderate level in nurses. As a result of the study, extraversion and openness to experience personality traits have a negative effect on compassion fatigue. Responsibility and neuroticism personality traits have a positive effect on compassion fatigue. |
|
8. | Çocuklarda Periferik İntravenöz Kateter Takılması İşlemi Sırasında Ebeveyn Müdahalesinin Hemşireler Üzerindeki Etkisi: Nitel Bir Çalışma The Effect Of Parental Intervention On Nurses During Peripheral Intravenous Catheter Insertion In Children: A Qualitative Study Melek Çataltepe, Çağrı Çövener Özçelik doi: 10.55646/jaren.2024.26879 Sayfalar 121 - 129
Amaç: Araştırma periferik intravenöz kateter (PIK) takılması işlemi sırasında ebeveynlerin müdahalelerinin hemşireler üzerindeki etkilerinin belirlenmesi amacıyla yapılmıştır. Yöntem: Nitel fenomenolojik araştırma tasarımında olan çalışma, Mayıs 2021-Aralık 2021 tarihleri arasında İstanbul’da bir şehir hastanesinin çocuk hastalıkları kliniğinde çalışan 25 hemşire ile yapılmıştır. Veri toplama aracı olarak; Hemşireyi Tanıtıcı Bilgi Formu, Ses Kayıt Cihazı, Yarı Yapılandırılmış Görüşme Formu kullanılmıştır. Niteliksel verileri değerlendirmek için içerik analizi yapılmıştır. Bulgular: Katılımcıların yaş ortalaması 26,92 ± 4,84 yıldır. Katılımcıların meslekteki çalışma yıllarının ise %60’ının 3 yıldan fazla olduğu ancak %76’sının 3 yıldan az bir süredir çocuk servislerinde çalıştığı saptanmıştır. Katılımcıların görüşmeleri çözümlenmiş ve 10 adet tema oluşturulmuştur: İntravenöz Kateter Takılması İşlemi Öncesi Hazırlığı, Çocuk ve Ebeveynin Hazırlığı, İşlem Öncesi Ebeveyn Müdahaleleri ve Hemşirelere Etkileri, İşlem Ortamı, İşlem Anı, İşleme Yönelik Ebeveyn Tutumları, Ebeveyn Tepkilerinin Sonuçları, İşlem Sırasında Hemşireler, İşlem Sonrası, Hemşirelerin Düşünceleri. Sonuç: Ebeveyn müdahalelerinin hemşireleri olumsuz etkileyerek işlemin başarısız olmasına ve dolayısıyla çocuğun da olumsuz etkilenmesine neden olduğu saptanmıştır. Objective: The study was conducted to determine the effects of parental interventions on nurses during the peripheral intravenous catheher (PIK) insertion procedure. Methods: This qualitative phenomenological research design study was conducted with 25 nurses working in the pediatrics clinic of city hospital in İstanbul between May 2021 and December 2021. As a data collection tool; Nurse Introductury Information Form, Voice Recorder, Semi-Structured Interview Form were used. Content analysis was performed to evaluate the qualitative data. Results: The mean age of the participants was 26.92 ± 4.84 years. It has been determined that 60% of the participants have worked in the nursing profession for more than 3 years, but 76% have been working in pediatric services for less than 3 years. The interviews of the participants were analyzed and 10 the mes were created: Preparation Before the Intravenous Catheher Insertıon Procedure, Preparation of the Child and the Parent, Pre-procedure Parent Intervenous and Its Effects on Nurses, Procedure Environment, The Processing Moment, Parental Attitudes Towards the Procedure, Parental Reactions Result, Nurses During the Procedure, After the Procedure, Nurses’ Thought. Conclusion: It has been determined that parental interventions affect the nurses negatively, causing the process to fail and thus negatively affecting the child. |
|
9. | Kadınların COVID-19 Korkusunun Meme Kanseri Taramalarına Yönelik İnançlarına Etkisi: Kesitsel Bir Çalışma The Effect of Fear of COVID-19 on Women’s Beliefs about Breast Cancer Screening: A Cross-Sectional Study Cahide Çevik, Hamide Nur Erkan, Tuğçe OK, Tuğçe Oruç doi: 10.55646/jaren.2024.01878 Sayfalar 130 - 137
Amaç: Bu çalışmanın amacı COVID-19 korkusunun kadınların meme kanseri taramalarına yönelik inançlarına etkisinin araştırılmasıdır. Yöntem: Kesitsel tipteki bu çalışma ülkemizde tarama yaşı olan 40-69 yaş arasındaki 389 kadın ile gerçekleştirildi. Çalışma örneklemi Halk Eğitim Merkezi ve bu merkeze bağlı kurslara katılan kadınlardan seçildi. Veriler kişisel veri tanılama formu, COVID-19 korkusu ölçeği ve meme kanseri taramalarında champion sağlık inanç modeli ölçeği ile toplandı. Ölçekler 15 Mayıs 2022- 15 Haziran 2022 tarihleri arasında uygulandı. Bulgular: Kadınların %69,4’ünün düzenli mamografi çektirmediği, %34,7’sinin ise COVID-19 pandemisi nedeniyle tarama zamanı gelmesine rağmen taramayı ertelediği belirlendi. COVID-19 korkusunun duyarlılık (p<0,001) ve ciddiyet (p<0,001) boyutlarında etkisinin anlamlı olduğu bulundu. COVID-19 korkusundaki bir birimlik artış duyarlılık boyutunda (p<0,001) 0,087 birimlik, ciddiyet boyutunda (p<0,001) ise 0,301 birimlik artışa neden olduğu tespit edildi. Sonuç: COVID-19 korkusu kadınların meme kanseri taramalarına yönelik inançlarını olumsuz etkilememiştir. Meme kanseri taramalarında pandemi öncesi ivmenin tekrar kazanılması için bu konuda verilecek eğitimler ile kadınlar güdülenmelidir. Objective: The aim of this study is to investigate the effect of fear of COVID-19 on women’s beliefs about breast cancer screening. Methods: This cross-sectional study was carried out with 389 women between 40 and 69, the age range for screening in Turkey. The study sample was selected from women attending the Public Education Center and in the courses in this center. Data were collected using the The Personal Data Identification Form, the Fear of COVID-19 Scale, and the Champion’s Health Belief Model Scale in Breast Cancer Screening. The scales were administered between 15 May 2022 and 15 June 2022. Results: It was revealed that 69.4% of the women did not have regular mammography, and 34.7% postponed the screening due to the pandemic. It was found that the fear of COVID-19 had a significant effect on the susceptibility (p<0.001) and severity (p<0.001) dimensions of the Health Belief Model Scale in Breast Cancer Screening. It was revealed that a one-unit increase in fear of COVID-19 caused a 0.087-unit increase in the susceptibility dimension (p<0.001) and a 0.301-unit increase in the severity dimension (p<0.001). Conclusion: The study revealed that the fear of COVID-19 did not negatively affect women’s beliefs about breast cancer screening. In order to regain the pre-pandemic momentum in breast cancer screening practices, women should be motivated with trainings on the importance of screening. |
|
10. | Hemşirelik Öğrencilerinde Premenstrual Sendrom Yaşama Sıklığı ve Öğrencilerin Semptomlarla Baş Etme Yöntemleri Prevalence of Premenstrual Syndrome and Methods of Coping with the Symptoms in Nursing Students Serap Tekbaş, Dilek Sarpkaya Güder doi: 10.55646/jaren.2024.97059 Sayfalar 138 - 145
Amaç: Bu çalışmanın amacı hemşirelik öğrencilerinde premenstrual sendromun yaygınlığını ve öğrencilerin semptomlarla başa çıkmada kullandıkları yöntemleri belirlemektir. Yöntem: Tanımlayıcı ve kesitsel tipteki bu çalışmanın evrenini özel bir üniversitenin hemşirelik fakültesinde öğrenim gören 350 kız öğrenci oluşturmuştur. Araştırmaya katılmaya gönüllü olan 322 (%92) öğrenci araştırmanın örneklemini temsil etmiştir. Veri toplama aracı olarak ‘Kişisel Bilgi Formu’ ve ‘Premenstruel Sendrom Ölçeği’ kullanılmıştır. Bulgular: Çalışmamızda katılımcıların %74’ünde en az orta düzeyde premenstrual sendrom semptomları (PMSS≥114) bulunurken, %33,5’inde ise ileri düzeyde (PMSS≥164) premenstrual sendrom semptomları olduğu saptanmıştır. Katılımcıların PMSS puan ortalamaları 142,36±40,74 idi. Katılımcıların depresif duygulanım alt ölçeği için ortalama puanları 24,29±7,94 ve yorgunluk alt ölçeği için 21,33±6,77 idi. Sonuç: Öğrencilerin büyük çoğunluğunun en az orta düzeyde premenstrual sendrom yaşadığı, semptomlarla baş etmek için daha fazla nonfarmakolojik yöntem kullanmakta olduğu görülmüştür. Farklı baş etme yöntemleri kullanım oranı ve premenstrual sendrom semptomları ile baş etmede sağlık profesyonellerinden bilgi alma durumları düşük bulunmuştur. Objectives: The aim of the present study is to determine the prevalence of premenstrual syndrome in nursing students and the methods used by students the cope with the symptoms. Methods: The population of this descriptive and cross-sectional study consisted of 350 female students studying at the nursing faculty of a private university. 322 (92%) students, who were voluntary to participate in the study, represented the sample of the study. Personal information form and premenstrual syndrome scale were used as data collection tools. Results: In our study, it was found that while 74% of the participants had at least moderate level of premenstrual syndrome symptoms (PMSS≥114), 33.5% had premenstrual syndrome symptoms at a severe level (PMSS≥164). The mean PMSS score of the participants was 142.36±40.74, the mean score for the depressive affect subscale was 24.29±7.94 and the mean score for the fatigue subscale was 21.33±6.77. Conclusion: It was observed that the majority of the students experienced at least moderate premenstrual syndrome and used more non-pharmacological methods to cope with the symptoms. The rates of using different coping methods and getting information from health professionals in coping with premenstrual syndrome symptoms were found to be low. |
|
11. | Özel Gereksinimli Çocuğa Sahip Ebeveynlerde Psikolojik Sağlamlığın Ölüm Korkusu, Ölüm Kabulüne Etkisi ve Yordayan Faktörler Effect of Psychological Resilience on Fear of Death Acceptance of Death in Parents with Children Who Have Special Needs and Predicting Factors Havva Kaçan, Gamze Kaş Alay doi: 10.55646/jaren.2024.37539 Sayfalar 146 - 157
Amaç: Bu çalışmada özel gereksinimli çocuğa sahip ebeveynlerin psikolojik sağlamlık, ölüm, ölüm korkusu, ölüm kabulü arasındaki ilişkinin ve bazı faktörlerin yordayıcı etkisini ortaya koymak amaçlanmıştır. Yöntem: Araştırma tanımlayıcı ve ilişki arayıcı desende olup, 150 özel gereksinim tanısı almış çocuğun ebeveynleri ile yapılmıştır. Araştırmada “sosyo-demografik veri formu”, “Yetişkinler İçin Psikolojik Dayanıklılık Ölçeği” ve “Ölüm ve Ölmekle ilgili Çok Yönlü Değerlendirme Envanteri” kullanılmıştır. Bulgular: Araştırmada özel gereksinimli çocuğu olan ailelerin psikolojik sağlamlık ile ölüm korkusu (r=-0.191) ve ölüm kabulü (r=-0.249) arasında negatif çok zayıf düzeyde anlamlı korelasyon bulunmuştur (p<0.05). Psikolojik sağlamlık (ß=-0,218) ile daha önce psikolojik destek almanın (ß=-0,319) ölüm korku düzeyini azalttığı (ß=-0,191) ve aynı zamanda korkunun azaltılmasında yordayıcı değişkenler olduğu görülmektedir (F=8,131; p<0.05). Ebeveynlerden ruhsal sağlamlık düzeyi yüksek olan (ß=-0,172), orta ekonomik duruma sahip (ß=-0,177), daha önce psikolojik destek almış olan (ß=-0,281), ilgilenilen etkinliğin varlığı (ß=-0,189) ve bakım verilen çocuğun yaşı (ß=-0,162) ölüm kabul düzeyini azaltmada etkilidir. Sonuç: Ebeveynlerin psikolojik sağlamlık düzeyindeki artış ölüm korkusu ve ölüm kabulüne yönelik düşüncelerin azaltılmasında etkilidir. Aim: In the present study, the purpose was to determine the relationship between psychological resilience, death, fear of death, and death of parents with children who have special needs. Methods: The study had a descriptive correlational pattern and was conducted with the parents of 150 children who were diagnosed with special needs. The “Socio-Demographic Data Form”, Psychological Resilience Scale for Adults”, and “Multidimensional Evaluation Inventory for Death and Dying” were used in the study. Results: A very weak and significant correlation was detected between psychological resilience and fear of death (r = -0.191) and the acceptance of death (r = -0.249) of the families with children who have special needs (p <0.05) in the study. Psychological resilience (ß = -0,218) and previous psychological support (ß = -0,319) reduced the level of death fear (ß = -0.191) and were also predictive variables in reducing fear (F = 8.131; p <0.05). Parents who had a high level of psychological resilience (ß = -0.172), moderate economic status (ß = -0.177), those who received psychological support previously (ß = -0.281), the presence of a hobby activity (ß = -0.189), and the age of the child given care (ß = -0.162) were effective in reducing the level of death acceptance. Conclusion: The increase in the level of psychological resilience of parents was effective in reducing thoughts for the fear of death and the acceptance of death. |
|
OLGU SUNUMU |
12. | mRNA COVID-19 Aşısı Sonrası Gelişen Zona Zoster Enfeksiyonu ve Lenfadenit: Olgu Sunumu Zona Zoster Infection and Lymphadenitis After mRNA COVID-19 Vaccine: Case Report Songül Güvenç, Ayşe Hilal Başhan Aslantaş, Murat Altuntaş doi: 10.55646/jaren.2024.14471 Sayfalar 158 - 161
Aralık 2019’da Çin Wuhan kentinde başlayan COVİD-19 (SARS-CoV-2) pandemisi dünya genelinde milyonlarca insanın enfeksiyon kapmasına ve birçok insanın ölümüne neden oldu. Pandemi hızının azalması amacıyla bir çok ülke aşı çalışmalarına başladı ve üretilen aşılara acil kullanım onayı verilerek aşılar ülkelerde hızlı bir şekilde uygulandı. Literatürde COVID-19 aşısını takiben bir immün reaksiyon olarak aksiller lenfadenopatinin geliştiği bildirilmektedir. Bununla birlikte bildirdiğimiz vakada zona zoster enfeksiyonu da aşı sonrası gelişmiştir. Bu çalışmanın amacı bağışıklık aracılı enfeksiyon ve immün yanıt açısından literatüre katkı sağlamaktır. Üçüncü doz Pfizer-BioNTech’ten 3 gün sonra Aile Hekimliği Polikliniğine başvuran 36 yaşındaki kadın hastayı sunduk. Fizik muayenede, her iki aksillada lenf düğümlerinin iltihabına ek olarak latent Varicella Zoster virüsüne bağlı gelişen bir cilt enfeksiyonu olan Zona Zoster hastalığıda mevcuttu. Asiklovir oral ve dermal başlanıldı. Veziküller tedaviden üç gün sonra geriledi ve bir hafta içinde tamamen iyileşerek fonksiyonel statüsüne geri döndü. The COVID-19 (SARS-CoV-2) pandemic, which started in Wuhan, China, in December 2019, caused the infection of millions of people around the world and the death of many people. Many countries started vaccine studies in order to reduce the speed of the pandemic, and the vaccines produced were given emergency use approval and were quickly administered in the countries. It is reported in the literature that axillary lymphadenopathy develops as an immune reaction following the COVID-19 vaccine. But in this case report, additional to that, zona zoster infection also developed after vaccination. The aim of this study is to contribute to the literature in terms of immune-mediated infection and immune response. We presented a 36-year-old female patient who applied to the Family Medicine Polyclinic 3 days after the third dose of Pfizer-BioNTech. In physical examination, together with the inflammation of the lymph nodes in both axillae, there were also vesicles in the back region which were signs of Zona Zoster disease, a skin infection that develops due to the latent Varicella Zoster virus. Oral acyclovir was the main treatment but in additional to that topical administration for herpes zoster and antibiotherapy for lymphadenopathy were prescribed. The vesicles regressed three days after treatment and were fully healed within a week. |
|
Journal of Academic Research in Nursing (JAREN) dergisi; Sağlık Bilimleri Üniversitesi Gaziosmanpaşa Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nin 2015 yılında Haziran ve Aralık aylarında yılda iki kez yayımlanmış olan ve 2017 yılından itibaren Nisan, Ağustos ve Aralık aylarında olmak üzere yılda üç kez yayınlanmaya devam eden yayınıdır. Dergi; Türkiye Atıf Dizini (Turkey Citation Index), ULAKBİM TR Dizin ve EBSCO CINAHL Complete veri tabanlarında indekslenmektedir.
|