ISSN 2149-4983 | e-ISSN: 2149-9306
 
 
Cilt : 9 Sayı : 3 Yıl : 2023
 
: 7 (1)
Cilt: 7  Sayı: 1 - 2021
Özetleri Gizle | << Geri
1.
Kapak
Cover

Sayfa I

2.
Yayın Kurulu
Editorial Board

Sayfalar II - IV

3.
İçindekiler
Contents

Sayfalar V - VII

ORJINAL ARAŞTIRMA
4.
Acil ve Yoğun Bakım Kliniğindeki Hemşirelerin Kardiyopulmoner Resüsitasyon Uygulamaya Yönelik Mevcut Durumlarının Değerlendirilmesi
Assessment of Current Status of Emergency and Intensive Care Unit Nurses Interms of Cardio Pulmonary Resuscitation
Hilal Kartal
doi: 10.55646/jaren.2021.92905  Sayfalar 1 - 9
Amaç: Bu çalışma hemşirelerin erişkin hastalara yönelik kardiyopulmoner resüsitasyon uygulama konusundaki mevcut durumlarını değerlendirmek amacıyla gerçekleştirilmiştir.
Yöntem: Tanımlayıcı tipte olan bu araştırma iki eğitim ve araştırma hastanesinde Haziran- Temmuz 2017 tarihleri arasında uygulanmıştır. Araştırma evrenini; eğitim ve araştırma hastanelerinin erişkin acil ve yoğun bakım kliniklerinde çalışan toplam 245 hemşire, örneklemini ise araştırmaya katılmayı kabul eden ve ulaşılabilen 204 hemşire oluşturmuştur. Araştırma verileri hemşirelerin kişisel bilgilerini içeren ve 2015 American Heart Association (AHA) kılavuzu esas alınarak hazırlanmış kardiyopulmoner resusitasyona yönelik bilgilerden oluşan anket formu ile toplanmıştır.
Bulgular: Araştırmaya katılan ve kardiyopulmoner resüsitasyon eğitimi alan hemşirelerin eğitim almayanlara göre, acil biriminde çalışan hemşirelerin yoğun bakım ünitesinde çalışanlara göre kardiyopulmoner resüsitasyon konusunda daha yüksek düzeyde bilgiye sahip oldukları görülmüştür (p<0,05). İleri yaşam desteği sertifikasına sahip hemşirelerin (%12,3, n=25) doğru cevap sayısı ise sertifika sahibi olmayanlara göre yüksek bulunmuştur. Hemşirelerin sadece %43,1’inin (n=88) 2015 AHA kılavuzundan haberdar olduğu saptanmıştır.
Sonuç: Çalışmamızda kardiyopulmoner resüsitasyona yönelik acil ve yoğun bakım hemşirelerinin bilgi düzeylerinin yeterli olmadığı tespit edilmiştir. Bu eksikliğin, hizmet içi eğitim programları ile giderilmesi ve hemşirelerin kardiyopulmoner resüsitasyona yönelik güncel bilgilerden haberdar olmalarının sağlanması önerilmektedir.
Objective: This study was carried out to evaluate the current status of nurses in applying cardiopulmonary resuscitation for adult patients.
Method: This descriptive study was conducted between June and July 2017 at two training and research hospitals. The research population consists of 245 nurses working in emergency and intensive care clinics of training and research hospitals. The research sample consists of 204 nurses who agreed to participate in the study and were available. The research data were collected by a questionnaire containing personal information of the nurses and information about cardiopulmonary resuscitation prepared based on the 2015 American Health Association (AHA) guideline.
Results: It has been seen that the nurses who participated in the research and received cardiopulmonary resuscitation training had a higher level of knowledge than those who did not receive cardiopulmonary resuscitation training. Also the nurses who working in the emergency unit had a higher level of knowledge about cardiopulmonary resuscitation than those who working in the intensive care unit (p<0,05). The number of correct answers of nurses with advanced life support certificate (%12,3, n=25) has been found to be higher than those who do not have advanced life support certificate. It has been determined that only 43.1% of the nurses (n=88) were aware of the 2015 AHA guideline.
Conclusion: In our study it was determined that the emergency and intensive care nurses’ levels of knowledge towards cardiopulmonary resuscitation were not sufficient. It is recommended that this lacking should be eliminated with in-service training programs. Also it is suggested that nurses should be ensured to be aware of current informations on cardiopulmonary resuscitation.

5.
Sağlık Bilimleri Fakültesi Öğrencilerinin Hemşirelik Mesleği İmaj Algısının Değerlendirilmesi
Evaluation of Nursing Image Perceptions among Students in Faculty of Health Sciences
Şerife Naz Bozdoğan, Büşra Demirci, Erdal Ceylan, Bahar Vardar İnkaya
doi: 10.55646/jaren.2021.68553  Sayfalar 10 - 18
Amaç: Bu araştırma sağlık bilimleri fakültesi öğrencilerinin hemşirelik mesleki imaj algısının incelenmesi amacıyla yapılmıştır.
Yöntem: Tanımlayıcı tipte yapılan bu araştırmanın örneklemi Odyoloji, Beslenme-Diyetetik ve Fizyoterapi-Rehabilitasyon bölümlerinde eğitim gören 120 öğrenciden oluşmaktadır. Verilerin toplanmasında demografik verilere yönelik sorular ve hemşirelik imajına yönelik ifadelerden oluşan anket formu kullanılmıştır. Verilerin analizinde sayı, yüzdelik hesaplamalar ve Ki-kare testi kullanılmıştır
Bulgular: Öğrencilerin büyük çoğunluğu hemşirelik mesleğinin saygın, profesyonel ve değerli bir meslek olduğunu ve hemşirelerin en az lisans düzeyinde eğitim almaları gerektiğini ifade etmiştir. Ayrıca öğrencilerin büyük bir kısmı hemşirelik mesleğinin sadece kadınlara özgü bir meslek olmadığını; hemşirelerin bilgi seviyesinin de en az doktorların bilgi seviyesi kadar önemli olduğunu; ve hemşirelerin görevinin sadece enjeksiyon ve tansiyon ölçmekten ibaret olmadığını belirtmişlerdir. Fakat bunun yanında öğrencilerin yarıya yakınının hemşireleri doktor yardımcısı olarak gördükleri belirlenmiştir.
Sonuç: Öğrencilerin neredeyse yarısının hemşirelerin doktor yardımcısı olduğunu ifade etmeleri dışında çalışmamıza katılan öğrencilerin algıladıkları hemşirelik imajının genel olarak iyi seviyede olduğu görülmüştür.
Aim: This study was conducted in order to explore the image of nursing as perceived by audiology, nutrition and physiotherapy-rehabilitation students.
Method: The sample of this descriptive study consisted of 120 students studying in the departments of Audiology, Nutrition-Dietetics and Physiotherapy and Rehabilitation. The questionnaire form consisting of the statements about the demographic data and the image of the nursing image was used for data collection. Number, percentage calculations and Chi-square test were used for data analysis.
Results: Most of the students stated nursing as a respectable, professional and valuable profession and nurses should have at least undergraduate education. In addition, most of the students stated that the nursing profession is not only a profession specific to women; the knowledge level of nurses is as important as the knowledge level of doctors; and that nurses’ duties are not merely to make injection and measure blood pressure. However, it was also determined that almost half of the students thought that nurses are doctors’ assistants.
Conclusion: Apart from the fact that almost half of the students stated that nurses were doctors’ assistants, the perceived nursing image of the students participating in our study was found to be generally good.

6.
Çocuklarda Karaciğer Nakli Sonrası Basınç Yaralanmalarının Retrospektif İncelenmesi
Retrospective Examination of Pressure Wounds After Liver Transplantation in Children
Fatma Özsoy, Kader Demirci, Zehra Kan Öntürk
doi: 10.55646/jaren.2021.59489  Sayfalar 19 - 25
Amaç: Bu çalışma karaciğer nakli sonrası pediatrik yoğun bakım ünitesinde (PYBÜ) izlenen çocuklarda basınç yaralanmalarının prevelansının ve özelliklerinin belirlenmesi amacıyla planlandı.
Yöntem: Bir Üniversite Hastanesi’ nin PYBÜ’ nin ilk hasta kabulüne başladığı günden araştırmanın yapıldığı tarihe kadar karaciğer nakli sonrası üniteye yatmış olan, tedavisi sırasında 30 gün - 18 yaş aralığında olan, kurumun kullandığı veri sistemi ve arşivde yer alan dosyalarına ulaşılabilen hastalar örnekleme dahil edildi. Veriler, çocuğun sağlık öyküsünün ve basınç yaralanmasının değerlendirmesinin yer aldığı formlar kullanılarak retrospektif olarak incelendi ve sistematize edildi.
Bulgular: Örneklem kriterlerine uyan 14 hastanın PYBÜ’ de izlendiği belirlendi. Olguların PYBÜ’ de kalış süresi ortalaması 6, 6 gündür. Primer tıbbi tanıları % 50’ sinin karaciğer fibroz ve sirozudur. Tüm hastaların basınç yaralanması değerlendirmesi yapıldığında 3 hastanın toplam 12 basınç yaralanması mevcuttu. Oluşan basınç yaralanmalarının evresi incelendiğinde % 58, 3 ’ünün 2. evre olduğu bulundu. Basınç yaralanması bölgeleri en fazla koksiks (% 33, 3)’ tedir. Oluşan basınç yaralanmalarının % 66, 6’ sının kullanılan kateterler nedeni ile olduğu belirlendi.
Sonuç: Basınç yaralanmaları önlenebilir olmalarına rağmen riskli özelliklere sahip çocuk popülasyonunda hala sık görülen önemli bir sağlık sorunudur.
Objective: This study was planned to determine the prevalence and characteristics of pressure wounds in children who were followed up at pediatric intensive care unit (PICU) after liver transplantation.
Methods: Patients who had been admitted to the unit after liver transplantation from the day the PICU started the first patient admission of a University Hospital until the date of the study, who were between 30 days - 18 years of age during treatment, and whose files in the archive could be accessed by the institution were included in the sample. The data were retrospectively analyzed and systematized using forms containing the child’s health history and assessment of pressure injury.
Results: It was determined that 14 patients who met the study criteria were followed in PICU. Mean duration of patient’s PICU stay is 6.6 days. Primary medical diagnosis of 50% is liver fibrosis and cirrhosis. When all patients were evaluated for pressure wound, there were 12 pressure wounds in 3 patients. When stage of the developed pressure wounds was examined; 58.3% of the patients were found to be in stage 2. The most common areas of pressure wound are coxis (33.3%). It was determined that 66.6% of the pressure wounds were developed due to the used catheters.
Conclusion: Although pressure wounds are preventable, it is still an important health problem that is common in pediatric population with risky characteristics.

7.
Kırsal Alanda Örtü Altı Tarımında Çalışan 18-49 Yaş Grubu Kadınlarda Genital Hijyen Uygulamaları
Genital Hygiene Practices in 18-49 Age Group Women Working in Greenhouse Agriculture in Rural Areas
Derya Adıbelli, Nur Özlem Kılınç
doi: 10.55646/jaren.2021.43255  Sayfalar 26 - 35
Amaç: Bu araştırma örtü altı tarımında çalışan 18-49 yaş grubu kadınların genital hijyen uygulamalarını incelemek amacıyla yapılmıştır.
Yöntem: Kesitsel türde olan bu araştırma Temmuz-Eylül 2019 tarihleri arasında Kumluca ilçe merkezinde örtü altı tarımında çalışan 167 kadın ile yürütülmüştür. Araştırma verilerinin toplanmasında tanıtıcı bilgi formu ve Genital Hijyen Davranışları Ölçeği; analizinde tanımlayıcı istatistikler, Mann Whitney-U testi, Kruskal Wallis varyans analizi ve lojistik regresyon analizi kullanılmıştır.
Bulgular: Araştırmada kadınlar Genital Hijyen Davranışları Ölçeği’nden toplam 84,10±7,36 puan almıştır. Araştırmada kadınların sosyal güvence varlığı, eğitim durumu, eşinin eğitim durumu ve ailenin aylık gelir durumuna göre ölçeğin geneli ve alt boyutlarında puanların farklılaştığı ve istatistiksel anlamlılık gösterdiği bulunmuştur (p<0,05, p<0,001). Kadınların Aile Planlaması (AP) yöntemi kullanma durumuna göre genel hijyen davranışları alt boyut puanının ve ölçek toplam puanının farklılaştığı tespit edilmiştir (p<0,05). Vajinal duşta kullanılan maddeye göre genel hijyen davranışları ve ölçeğin genelinde istatistiksel anlamlılık bulunmaktadır (p<0,05). Serada çalışırken kadın-erkek ortak tuvaleti kullanan kadınların tüm alt boyut ve ölçeğin genelinde puanları yüksek olmakla birlikte, yalnızca genel hijyen davranışları ve ölçeğin genel puanında istatistiksel anlamlılık bulunmaktadır (p<0,05). Genital enfeksiyonlar konusunda daha önceden bilgi alanların genel hijyen davranışları ve anormal bulgu farkındalığı alt boyutları ile ölçeğin genel puanında istatistiksel anlamlılık bulunmaktadır (p<0,05). Lojistik regresyon analizinde, tuvalet öncesi el yıkamanın genital enfeksiyon riski ile ilişkili olduğu tespit edilmiştir (OR=0,202, p<0,05).
Sonuç: Kadınların genital hijyen davranışlarının olumlu olduğu görülmektedir. Mesleki yönden ve yaşam yeri olarak dezavantajlı olan bu kadınlar koruyucu sağlık hizmetleri kapsamında birinci basamak sağlık çalışanları tarafından eğitilmelidir.
Objective: This study was carried out to investigate the genital hygiene practices of women aged 18-49 working greenhouse agriculture.
Methods: This cross-sectional study was carried out with 167 women working in greenhouse agriculture in Kumluca district center between July and September 2019. An information form and Genital Hygiene Behavior Scale were used for collecting data; descriptive statistics, Mann Whitney-U test and Kruskal Wallis variance analysis and logistic regression analysis were used in the analysis.
Results: In the study, women received a total score of 84.10 ± 7.36 from the Genital Hygiene Behavior Scale. In the study, it was found that the scores differed in general and sub-dimensions of the scale and showed statistical significance according to the presence of social security, educational status, educational status of the spouse and the monthly income of the family (p<0.05, p<0.001). The general hygiene behaviors sub-dimension score and total scale score differed according to the Family Planning (FP) use status of women (p<0.05). According to the material used in the vaginal douche, there is a statistically significant general hygiene behavior and overall scale (p<0.05). Although the scores of the women using male and 40 female shared toilets in the greenhouse were high in all sub-dimensions and overall scale, there was a statistically significant difference in general hygiene behaviors and overall score of the scale (p<0.05). General hygiene behaviors and abnormal finding awareness subscales and general score of the scale of women who previous information on genital infections were statistically significant (p<0.05). Logistic regression analysis showed that pre-toilet handwashing was associated with a history of genital infection 45 (OR=0.202, p<0.05).
Conclusion: It is seen that women’ genital hygiene behaviors are positive. These women who are disadvantaged in terms of occupation and living place should be trained by primary health care workers within the scope of preventive health services.

DERLEME
8.
Preeklampsili Gebelerde Kan Basıncının Düzenlenmesi ve Anksiyetenin Azaltılmasında Müziğin Kullanımı
The Use of Music in Reducing The Anxiety and Regulation of Blood Pressure in Preeclamptic Pregnant
Özlem Doğan Yüksekol, Mürüvvet Başer
doi: 10.55646/jaren.2021.50479  Sayfalar 36 - 40
Preeklampsi birçok organı etkileyen, gebeliğe özgü ve maternal mortalite ve morbiditeye neden olan bir durumdur. Preeklampsinin önlenmesi ve tedavisinde erken tanı ile etkin hemşirelik bakımı önemlidir. Özellikle kan basıncının artması ve hastanede olma, uygulanan tedaviler ve bebeği için endişe gibi faktörler nedeniyle oluşan anksiyetenin kontrolü hemşirelik bakımının parçasıdır. Günümüzde etkin bir baş etme yöntemi olarak kullanılan müziğin pek çok sağlık sorunu üzerinde etkili olduğunu gösteren çalışmalar mevcuttur. Bu çalışmada preeklamptik gebelerin kan basıncının düzenlenmesinde ve anksiyete ile baş etmelerinde, bağımsız bir hemşirelik uygulaması olarak kullanılan müziğin etkisi değerlendirilmiştir.
Preeclampsia is a pregnancy-specific condition that affects many organs and causes maternal mortality and morbidity. Early diagnosis and effective nursing care are important in the prevention and treatment of preeclampsia. Control of anxiety caused by factors such as increased blood pressure and hospitalization, treatments being applied and anxiety for the baby are part of nursing care. Today, there are studies showing that music used as an effective coping method has an impact on many health problems. In this study, the effect of music, which is used as an independent nursing practice, in preeclamptic pregnancies to regulate blood pressure and to deal with anxiety is evaluated.

9.
COVID-19 ve Ruh Sağlığı
COVID-19 and Mental Health
Gülşah Çamcı
doi: 10.55646/jaren.2021.00922  Sayfalar 41 - 48
Yeni koronavirüsün (COVID-19) neden olduğu enfeksiyon Çin’de başlamış ve tüm dünyaya yayılmıştır. Dünya Sağlık Örgütü tarafından bu durum pandemi olarak ilan edilmiştir. COVID-19, tüm dünya için ruh sağlığı dahil olmak üzere yaşamın her alanında zorluklar ortaya çıkarmaktadır. Hastalığın verdiği stres dışında, evde kalma, damgalama, sosyal mesafe, karantina ve izolasyon durumları ruh sağlığının bozulmasına neden olmaktadır. COVID-19 salgını; bireylerde anksiyete, stres, depresyon, post travmatik stres bozukluğu ve korkuya yol açmaktadır. Pandemilerde her birey için ruh sağlığı bakımı farklı düzeylerde (koruma, yükseltme ve klinik bakım) olmaktadır. Bireyler, aileleri ve sağlık profesyonelleri aracılığı ile duygusal desteğe ihtiyaç duyabilmektedir. İzolasyon durumlarında online hizmetlerle ruhsal sağlık hizmetlerinin sürdürülmesi gerekmektedir. Ayrıca medya, COVID-19’da ruh sağlığı için bir tehdit oluşturmaktadır. Bu sebeple güvenilir kaynaklardan güncel bilgiler edinilmelidir. Ayrıca hastanede ön cephedeki sağlık çalışanları enfekte olma ve virüsü ailelerine yayma korkusu yaşayabilmektedir. Sağlık çalışanlarının, ailelerine bulaştırma korkusunu azaltmak için kalacak yer, yeterli koruyucu ekipman; COVID-19’lu hastaların tedavisi, bakımı ve psikolojik sorunları için eğitim ve sağlık personeline psikolojik destek verilerek ruh sağlığı korunabilir. Bu derlemede, COVID-19’un ruh sağlığına olası etkilerinin açıklanması ve ruh sağlının korunması için yapılması gerekenler amaçlanmıştır.
The infection caused by the novel coronavirus (COVID-19) began in China and spread throughout the whole world. It was declared as a pandemic by the World Health Organization. COVID 19 poses challenges in all aspects of life including mental health for the whole world. Excepting the stress caused by the disease, stay at the home, stigma, social distancing, quarantine, and isolation cause deterioration of mental health. The COVID-19 outbreak causes anxiety, stress, depression, post-traumatic stress disorder, and fear in individuals. In pandemics, mental health care for each individual is at different levels (prevention, promotion, and clinical care). Individuals need emotional support through their families and healthcare professionals. In isolation situations, mental health services should be maintained with online services. Besides, the media has emphasized COVID-19 as a unique threat to mental health. Updated information should be obtained from safe sources. Also, healthcare workers at the front line in the hospital may have the fear of becoming infected and spreading the virus to their families. For healthcare workers, mental health can be protected by accommodation to reduce the fear of infecting their families, enough protective equipment, training for the treatment, care, and psychological problems of patients with COVID-19, and psychological support to healthcare professionals. This review aimed to explain the possible effects of COVID-19 on mental health and the things to be done to protect mental health.

10.
Cerrahi Sonrası Hızlandırılmış İyileşme Protokolleri ve Hemşirelerde Etkin Zaman Yönetimi
Enhaced Recovery After Surgery Protocols and Effective Time Management in Nurses
Kübra Yılmaz, Ali Ganiyusufoğlu
doi: 10.55646/jaren.2021.54254  Sayfalar 49 - 54
Zaman yönetimi, zamanı en az çabayla optimal düzeyde kullanabilmek anlamı taşımaktadır. Zaman yönetimi özellikle etkin örgüt işleyişini sağlanmasında önemli rol oynamaktadır, bu da özellikle sağlık hizmeti veren alanlarda zaman yönetimini önemli hale getirmektedir. Günümüzde cerrahi ve anestezi tekniklerinin gelişmesi ile kanıta dayalı bulgulardan oluşan ve multidisipliner çalışma gerektiren ERAS (Enhaced Recovery After Surgery-Cerrahi Sonrası Hızlandırılmış İyileşme) protokolleri ortaya çıkmıştır. Hemşireler hem sağlık hizmetlerinde hem de ERAS protokollerinde anahtar rol oynamaktadır. ERAS protokollerinin yapısı gereği hemşirelerin zamanı etkin kullanmasını sağlayacağı düşünülmektedir.
Çalışma kapsamında öncelikle hemşirelik ve zaman yönetimi arasındaki ilişki vurgulanmıştır. Bu doğrultuda izlenmesi gereken zaman yönetimi süreci ortaya konulmuştur. Son olarak da ERAS protokollerinin zaman yönetimi üzerinde ne gibi etkileri olduğu belirtilmiştir. Bu derlemenin amacı ise, ERAS protokollerinin hemşirelerin zamanı etkin kullanması üzerine olan etkisine ışık tutmaktır.
Time management means that using the time at an optimal level with minimal effort. Time management plays an important role in ensuring the functioning of the active organization, which makes the time management important especially in the areas that provide healthcare services. Nowadays, ERAS (Enhaced Recovery After Surgery) protocols, are consists of evidence-based findings and require multidisciplinary work, which have emerged with the development of surgical and anesthesia techniques. Nurses play a vital role in both health care services as well as ERAS protocols due to the structure of ERAS protocols, it is thought that nurses will use time effectively.
The relationship between nursing and time management was emphasized primarily within the scope of the study. In this direction, the time management process to be followed has been put forward. Finally, the effects of ERAS protocols on time management were stated. So the main purpose of this review is to highlight the effects of ERAS protocols on nurses time-effective procedure.



Journal of Academic Research in Nursing (JAREN) dergisi; Sağlık Bilimleri Üniversitesi Gaziosmanpaşa Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nin 2015 yılında Haziran ve Aralık aylarında yılda iki kez yayımlanmış olan ve 2017 yılından itibaren Nisan, Ağustos ve Aralık aylarında olmak üzere yılda üç kez yayınlanmaya devam eden yayınıdır. Dergi; Türkiye Atıf Dizini (Turkey Citation Index), ULAKBİM TR Dizin ve EBSCO CINAHL Complete veri tabanlarında indekslenmektedir.



Copyright © 2022 JAREN