|
|
Cilt : 10 Sayı : 2 Yıl : 2024 |
|
|
: 9 (2)Cilt: 9 Sayı: 2 - 2023 |
|
Özetleri Gizle | << Geri | 1. | Kapak Cover Sayfa I
|
|
2. | Yayın Kurulu Editorial Board Sayfalar II - VI
|
|
3. | İçindekiler Contents Sayfa VII
|
|
ORJINAL ARAŞTIRMA |
4. | Gebelikte Aile İçi Şiddet ve Etkileyen Faktörler Domestic Violence During Pregnancy and Affecting Factors Sema Çifçi, Vasfiye Bayram Değer, Nilgün Ulutaşdemir, Elçin Balcı doi: 10.55646/jaren.2023.62134 Sayfalar 89 - 97
Giriş: Gebelikte aile içi şiddet tüm toplumlar için önemli bir halk sağlığı sorunudur. Bu çalışmanın amacı aile içi şiddeti incelemek ve gebeliği etkileyen faktörleri belirlemektir. Yöntem: Kesitsel tanımlayıcı nitelikteki bu araştırmanın evrenini, Türkiye’nin güneydoğusundaki bir ilde 15 Aralık 2014-15 Ocak 2015 tarihleri arasında bir kadın doğum hastanesi ayaktan takip polikliniğine başvuran 747 hamile kadın oluşturdu. Veri toplamak için araştırmacılar tarafından literatüre dayalı olarak hazırlanan 25 sorudan oluşan bir anket kullanılmıştır. İstatistiksel analizde yüzdeler, ortalamalar, standart sapmalar ve ki-kare analizi kullanıldı ve p<0,05 anlamlı kabul edildi. Bulgular: Araştırmaya katılanların yaş ortalaması 26.43±5.4’tür. Gebelerin %7,2’si evlilikleri sırasında eşinden fiziksel, duygusal, ekonomik veya cinsel şiddete maruz kaldığını, bununla birlikte gebelerin %2,8’i ise şu anki gebeliklerinde şiddete maruz kaldığını bildirmiştir. Mevcut gebelikleri sırasında ve gebeliği istedikleri zamanda şiddete maruz kalma, eşinin şiddete karışması, gebelik sayısı ve geçmişte eşinin ailesinden şiddet görmüş olması arasında anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Sonuç: Şiddeti önlemek için aile eğitimi, danışmanlık hizmetleri, aile terapileri ve iletişim becerileri eğitimi verilmelidir. Gebelikte şiddete maruz kalmayı etkileyen faktörler arasında gebelikte şiddete maruz kalmak, gebeliği istememek, kocanın şiddete karışması, gebelik sayısı ve eşinin ailesi tarafından geçmişte şiddete maruz kalması sayılabilir. Introduction: Domestic violence during pregnancy is a major public health problem in all countries. The aim of this study is to investigate domestic violence and factors affecting pregnancy. Method: This cross-sectional descriptive study included 747 pregnant women who presented to an outpatient clinic at a maternity hospital in a city in southeastern Türkiye between December 15, 2014 and January 15, 2015. To collect the data, the researchers developed a 25-item questionnaire based on the literature. In the statistical analysis, percentages, means, standard deviations, and chi-square analysis were used, and a value of p<0.05 was considered significant. Results: The mean age of the participants was 26.43±5.4. Of these participants, 7.2% of them reported being physically, emotionally, financially, or sexually abused by their spouse during their marriage, and 2.8% reported being exposed to violence during their current pregnancy. It was found that there was a strong relationship between violence during pregnancy and at the time when the woman wanted to get pregnant, the husband’s involvement in violence, the number of pregnancies, and the history of violence from the husband’s family. To stop violence, families should get training, counseling, family therapy, and help to learn communication. Conclusion: Violence during pregnancy can be caused by a number of factors, such as being exposed to violence during pregnancy, not wanting to get pregnant, the husband’s involvement in violence, the number of pregnancies, and the history of violence from the husband’s family. |
|
5. | Online Akran Eğitiminin Hemşirelik Öğrencilerinin Akılcı İlaç Kullanımına Etkisi The Effect of Online Peer Education on Rational Medication Use Among Nursing Students Gizem Mutlu, Ayşenur Güngör, Ayfer Bayındır Çevik doi: 10.55646/jaren.2023.68736 Sayfalar 98 - 107
Amaç: Bu çalışmada, hemşirelik öğrencilerinin akılcı ilaç kullanımı ile ilgili davranış, bilgi düzeyleri ve yapılan online akran eğitiminin akılcı ilaç kullanımı bilgi düzeyine katkısının incelenmesi amaçlandı. Yöntem: Çalışma tanımlayıcı ve tek grup ön test- son test desenli yarı deneysel bir çalışmadır. Eğitici öğrenciler tarafından akranlarına 30 dakika online eğitim verildi. Araştırmada veri toplama formu (41 soru) ve Akılcı İlaç Kullanımı Bilgi Düzeyi Ölçeği (21 soru) kullanıldı. ANOVA, t-testi, post hoc ve regresyon analizleri kullanıldı. Bulgular: Öğrencilerin yarısından fazlası (%59.1) akılcı ilaç kullanımı konusunda bilgi sahibidir. Kendi kendine ilaç kullanma (%53.0), ilaç yerine bitkisel ilaç (%64.4) kullanımı çoğunluktadır. Eğitim sonrasında ön test bilgi puanı (35.09±5.18), son test bilgi puanı (37.10±3.64) arasında artış anlamlıydı (p<0.05). Tavsiye ile ilaç kullanmayanlar (4.2 kat), ve yan etkiler konusunda bilgili olanlar (3.9 kat) daha fazla akılcı ilaç kullanımı bilgisine sahiptir (-2 log likelihood: 106.20; Cox & Snell R Square: 0.098; Nagelkerke R Square: 0.148; p: 0.000). Sonuç: Öğrencilerin üçte biri akılcı olmayan ilaç kullanımı davranışlarına sahiptir. Akran eğitimi bilgiyi artırmakla birlikte, uzun vadede sürekli ve takipli akran eğitimine yer verilmesi önemlidir. Objective: It was aimed to examine the nursing students’ behavior and level of knowledge about rational medication use and the contribution of online peer education to the level of knowledge on rational drug use. Method: This experimental study has a descriptive and single-group pretest-posttest pattern. Student trainers provided online training to their peers. The data collection form (41 questions) and the Rational Medication Use Knowledge Scale (21 questions) were used in the study. ANOVA, t-test, post hoc, and regression analyzes were used. Results: More than half of the students (59.1%) had previous knowledge of rational medication use. Self-medication (53.0%) and herbal medicine instead of medicine (64.4%) were common among the participants. After training, there was a significant increase between the pretest knowledge score (35.09±5.18) and the posttest knowledge score (37.10±3.64) (p<0.05). Those who do not use medication on advice (4.2 times) and those who know about side effects (3.9 times) had more rational medication use knowledge (-2 log-likelihood: 106.20; Cox & Snell R Square: 0.098; Nagelkerke R Square: 0.148; p: 0.000). Conclusion: One-third of the students have irrational medication use behavior. Although peer education increases knowledge, it is important to include continuous, and follow-up peer education in the long term. |
|
6. | Kronik Hastalığı Olan Bireylerin Hastalık Algısı ve Tamamlayıcı Terapileri Kullanma Durumlarının İncelenmesi Illness Perceptions and the Use of Complementary and Alternative Medicines in Patients with Chronic Illnesses Özlem Akman, Dilek Yıldırım, Duygu Dokumacı doi: 10.55646/jaren.2023.57614 Sayfalar 108 - 117
Amaç: Kronik hastalığı olan bireylerin hastalık algısı ve hastaların TAT yöntemlerini kullanma durumlarını belirlemektir. Yöntem: Çalışma, tanımlayıcı, ilişki arayıcı ve kesitsel araştırma tipinde olup, sosyal medya aracılığıyla online platformda, bir aile hekimliği merkezine kayıtlı, 200 kişi ile gerçekleştirildi. Verilerin toplanmasında, Sosyo-demografik Bilgi Formu, Tamamlayıcı Alternatif Tedavi Yöntemlerini Belirleme Formu (TAT), Hastalık Algısı Ölçeği (HAÖ) kullanıldı. Bulgular: Bu çalışmada hastalık algısı ölçeğinin, hastalık hakkındaki görüşler boyutundaki puan ortalamaları düşük, hastalık nedenleri alt boyutlarında ise, en yüksek puanın risk faktörleri, en düşük puanın ise kaza ve şanş ortalamalarında olduğu tespit edildi. Hastaların yaş, eğitim durumu ve diğer özellikleri ile hastalık algısı arasında ilişki bulunmadı. Katılmcıların % 69.0’u TAT kullanmazken, %31’TAT kullandığını ifade etti. %84,7 gibi büyük çoğunluk sağlık çalışanları tarafından bilgilendirilirse TAT kullanabileceğini belirtti. Sonuç: Katılımcıların hastalık algıları ve kronik hastalıklarla ilgili bilgileri yeterli değildi. Katılımcıların TAT kullanımı orta düzeydeydi ve katılımcıların çoğunluğu bir sağlık profesyoneli tarafından bilgilendirilirse TAT kullanma niyetindeydi. Aim: Existing studies show that CAM is widely used by patients with chronic illnesses. However, the majority of patients who use CAM do not receive information about the CAM from health professionals, do not inform them about the CAM they use, or do not even share the side effects of CAM with them. This study aims to evaluate the illness perceptions and the use of complementary alternative medicines (CAM) in patients with chronic illnesses. Methods: This study, which had a descriptive, correlational, and cross-sectional design, was conducted on 200 patients, who were followed up in a family health center. A sociodemographic information form, a CAM usage form, and the revised illness perception questionnaire (IPQ-R) were used for data collection. Results: Mean scores obtained from the views about illness subscale of the IPQ-R were low. The dimensions of the causes of illness subscale of the IPQ-R with the highest and the lowest scores were the risk factors and accident/chance. There was no significant relationship between illness perceptions and age, education level, and other characteristics of the participants. Of the participants, 31% used CAM and 84.7% expressed their intentions to use CAM if informed by a health professional. Conclusion: The illness perceptions of the participants and the knowledge about chronic illnesses were not adequate. Compared to other counties, CAM usage in this study was at moderate levels and the majority of the participants had intentions to use CAM if informed by a health professional. |
|
7. | Hastaların Penceresinden: COVID-19 Pandemi Sürecinde Hemşirelerin Mesleki İmajı The Professional Image of Nurses During the COVID-19 Pandemic: From the Patients’ Perspectives Selma Karakaplan, Sevim Ulupınar doi: 10.55646/jaren.2023.79059 Sayfalar 118 - 126
Amaç: Araştırmanın amacı, COVID-19 pandemi sürecinde yatarak tedavi gören hastaların hemşirelik imajına yönelik görüşlerini incelemektir. Yöntem: Tanımlayıcı ve kesitsel türdeki araştırmanın örneklemini, bir şehir hastanesinde yatarak tedavi gören 400 hasta oluşturdu. Veriler, anket formu ve Hemşirelik Mesleğine Yönelik İmaj Ölçeği kullanılarak, çevrimiçi olarak toplandı. Veriler SPSS 22.0 programında yüzdelik, frekans, ortalama, standart sapma, Pearson korelasyon, one way anova, t-testi kullanılarak analiz edildi. Bulgular: Katılımcıların yaş ortalaması 43.4±15.4 ve %60.5’i kadındır. Ölçeğin toplam puan ortalaması 167.29±15.21 olup, katılımcıların hemşirelik imajı iyi düzeydedir. Hastalar hemşirelik hizmetlerinden memnundur, ancak mesleki imajın daha iyi olabileceğini düşünmektedir. Pandemi sürecinde hastaların hemşirelik imajı olumlu yönde değişmiştir. Hemşirelik imajı algısı ile yaş, öğrenim düzeyi, daha önce hastaneye yatış deneyimi, daha önce hemşirelik hizmeti alma, aile bireyleri arasında hemşire olması arasında anlamlı fark vardır (p<0.05). Sonuç: Hastaların hemşirelik mesleğine yönelik imaj algısı iyi düzeydedir. COVID-19 pandemisi, hastaların hemşirelerin rolü ve önemine ilişkin farkındalığının artmasını sağlamış, hemşirelerin mesleki imajını olumlu yönde etkilemiştir. Mesleki imaja ilişkin olumlu algının kalıcı olabilmesi ve geliştirilmesi için hemşirelerin rol ve sorumluluklarını sahiplenmesi önemlidir. Objectives: The aim of the study is to examine the views of patients who are hospitalized during the COVID-19 pandemic on the image of nursing. Method: The sample of the descriptive and cross-sectional study consisted of 400 inpatients in a city hospital. The data were collected online using a questionnaire and the Nursing Occupational Image Scale. The data were analyzed on the SPSS 22.0 program using percentage, frequency, mean, standard deviation, Pearson correlation, one-way ANOVA, and t-test. Results: The mean age of the participants was 43.4±15.4 years and 60.5% of the participants were female. The total mean score of the scale was 167.29±15.21, and the nursing image of the participants was at a good level. Patients are satisfied with the nursing services but think that the professional image could be better. During the pandemic, the nursing image of patients has changed positively. There is a significant difference between the perception of nursing image and age, education level, previous hospitalization experience, previous nursing service, and having a nurse family member(p<0.05). Conclusion: The patients’ image perception of the nursing profession is at a good level. The COVID-19 pandemic has increased patients’ awareness of the role and importance of nurses and has positively affected the professional image of nurses. It is important for nurses to own their roles and responsibilities in order to maintain and develop a positive perception of professional image. |
|
8. | Cerrahi Ekibin Ameliyathanedeki Yönetimsel Tutumlarının Belirlenmesi ve İş Doyumuna Etkisi Determination of the Managerial Attitudes of the Surgical Team in the Operating Room and Their Effect on Job Satisfaction Özkan Güler, Elif Karahan doi: 10.55646/jaren.2023.78553 Sayfalar 127 - 137
Amaç: Bu çalışmada ameliyathanede görev yapan ekibin, yönetimsel tutumlarını değerlendirmek ve iş doyumuna etkisini araştırmak amaçlandı. Yöntem: Tanımlayıcı, kesitsel tipteki bu araştırma, 155 cerrahi ekip üyesinin katılımıyla gerçekleştirildi. Araştırma verileri Tanıtıcı Form, Ameliyathane Yönetimi Tutum Ölçeği ve İş Tatmin Ölçeği kullanılarak, 1 Nisan - 31 Ekim 2021 tarihleri arasında toplandı. Verilerin analizinde bağımsız gruplarda t testi, tek yönlü varyans analizi, Bonferroni testi, Pearson korelasyon analizi, basit ve çoklu doğrusal regresyon analizi kullanıldı. Bulgular: Cerrahi ekibin ameliyathanedeki yönetimsel tutumlarının (221.37±16.37 puan) olumlu olduğu ve iş doyumlarının orta düzeyde (16.71±4.04 puan) olduğu belirlendi. Tanımlayıcı özelliklerin; cerrahi ekipte, yönetimsel tutumları etkilemediği (p>0.05), iş doyumunda ise evli olanların puan ortalamalarının daha yüksek olduğu (t=2.514; p=0.013) saptandı (p>0.05). Ölçekler arasında regresyon analizine göre anlamlı (t=3.474; p<0.05) istatistiksel olarak pozitif yönlü ancak zayıf bir ilişki olduğu belirlendi (r=0.270; p<0.05). Sonuç: Cerrahi ekibin ameliyathanedeki yönetimsel tutumları iş doyumunu etkilemektedir. Ayrıca ameliyathanede ki yönetimsel tutumların etkin ve sürdürülebilir olması, çalışanların motivasyonunu arttırmanın yanında iş doyumunu geliştirmeye yardımcı olabileceğini göstermektedir. Aim: In this study, it was aimed to evaluate the managerial attitudes of the surgical team working in the operating room and to investigate their effect on job satisfaction. Method: This descriptive, cross-sectional study was conducted with the participation of 155 surgical team members. The data of the research were collected using the Introductory Form, the Operating Room Management Attitude Scale, and the Job Satisfaction Scale between April 1– December 31, 2021. Independent t-test, one-way ANOVA, Bonferroni test, Pearson correlation analysis, and simple and multiple linear regression analysis were performed. Results: It was determined that the managerial attitudes of the surgical team in the operating room were positive (221.37±16.37 points) and their job satisfaction was at a moderate level (16.71±4.04 points). Descriptive characteristics did not affect the managerial attitudes of the surgical team (p>0.05), while married participants had higher average scores in job satisfaction (t=2.514; p=0.013) (p>0.05). According to the regression analysis, it was determined that there was a positive statistically significant (t=3.474; p<0.05) but weak relationship between the scales (r=0.270; p<0.05). Conclusion: The managerial attitudes of the surgical team in the operating room affect job satisfaction. In addition, the fact that the managerial attitudes in the operating room are effective and sustainable shows that they can help improve job satisfaction as well as increase the motivation of employees. |
|
9. | COVID-19 Pandemisinde Sağlık Çalışanlarının Stres Düzeylerinin İş Becerikliliği ve İşte Mutluluk Düzeylerine Etkisi The Effect of Health Workers’ Stress Levels on Their Job Crafting and Happiness at Work During The COVID-19 Pandemic Sevgi Demiray, Ebru Polattimur doi: 10.55646/jaren.2023.50480 Sayfalar 138 - 146
Örgütlerin sürdürülebilir rekabet üstünlüğünü yakalayabilmesi ve insan kaynağını etkin şekilde yönlendirerek kurumsal hedeflere ulaşabilmesi için stres yönetimi büyük bir önem arz etmektedir. Yoğun ve stresli mesai saatleri olan sağlık çalışanları için stresle baş etme düzeyleri, motivasyonu güçlendirerek, iş becerikliliğini ve işte mutluluklarını destekleyecektir. Tüm dünyayı hızla etkisi altına alan COVID-19 pandemisinde en çok etkilenen meslek grubu sağlık çalışanları olmuştur. Bu çalışmanın amacı, sağlık personeline yönelik olarak stres düzeylerinin, iş becerikliliğine ve işte mutluluk düzeylerine etkisini ortaya koymaktır. Korelasyon analiz sonuçlarına göre; genel iş stres ölçek skoru ile iş beceriklilik ölçeği toplam skoru ve işte mutluluk ölçeği skoru ile genel iş stres ölçeği skoru arasında istatistiksel olarak negatif yönlü zayıf bir ilişki vardır. Aynı zamanda işte mutluluk ölçeği skoru ile görev, bilişsel, ilişkisel beceriklilik alt ölçek skorları arasında pozitif yönlü zayıf bir ilişki vardır. Doğrusal regresyon analizi de bunu destekler sonuçlar vermiştir. Bu sonuçlar doğrultusunda sağlık çalışanlarında, iş stresi arttıkça iş becerisini ve işte mutluluğu olumsuz yönde etkilediğini ve işte mutlu olan çalışanların da iş becerilerinin olumlu olarak yükseldiği belirlenmiştir. Bu çalışmanın, sağlık sektöründe görev yapan yöneticilere, karar vericilere farkındalık yaratması ve yol gösterici olması, ileriki çalışmalara girdi oluşturması beklenmektedir. Stress management is of great importance for organizations to achieve sustainable competitive advantage and to achieve organizational goals by effectively managing human resources. The ability of healthcare professionals, who experience intense and stressful working hours, to cope with stress, will support their job crafting and happiness at work by enhancing their motivation. Healthcare workers have been the most affected professional group in the COVID-19 pandemic that has rapidly affected the whole world. The aim of this study was to reveal the effect of stress levels on healthcare professionals’ job crafting and job happiness. According to the results of the correlation analysis, there is a statistically negative and weak relationship between the overall job stress scale score and the total score of the job crafting scale and between the happiness at work scale score and the overall job stress scale score. At the same time, there is a weak positive relationship between the happiness at work scale score and the task, cognitive, and relational crafting subscale scores. Linear regression analysis also supports this result. In line with these results, it was determined that as job stress increases, it negatively affects job skills and happiness at work, while the skills of employees who are happy at work increase. It is expected that this study will raise awareness, provide guidance to managers and decision-makers who are working in the health sector, and provide input for future studies. |
|
10. | Kronik Hastalığı Olan Evde Sağlık Hastalarında Sağlık Bakım Kalitesinin Bir Göstergesi: Hemşirelik Bakımından Memnuniyet An Indicator of Health Care Quality in Home Health Patients with Chronic Diseases: Satisfaction with Nursing Care Neşe Kıskaç, Burcu Hacıoğlu, Meryem Güven, Mahruk Rashidi, Yalçın Hacıoğlu doi: 10.55646/jaren.2023.61987 Sayfalar 147 - 152
Amaç: Bu çalışmanın amacı kronik hastalığı olan evde sağlık hastalarının hemşirelik bakımından memnuniyetinin değerlendirilmesidir. Yöntem: Bu çalışmanın tasarımı tanımlayıcı ve kesitseldir. Bir eğitim ve araştırma hastanesinin evde sağlık biriminden hizmet alan, kronik hastalığı olan 658 hasta ile çalışma gerçekleştirilmiştir. Veriler yüz yüze toplanmıştır. Verilerin analizinde IBM SPSS program kullanılmıştır. Bulgular: Kronik evde sağlık hastalarının hemşirelik bakımı memnuniyet toplam puanı 76.29±14.75 olarak tespit edilmiştir. Hastaların evde sağlık birimlerinden hizmet alma süreleri ile medeni durum, cinsiyet ve kendilerine bakım veren yakınlarının olması durumu arasında anlamlı ilişki saptanmıştır (p<0.05). Hastaların medeni durumları ile hemşirelik bakımından memnuniyet puanı arasında anlamlı ilişki tespit edilmiştir (p<0.05). Sonuç: Sonuç olarak kronik hastalığı olan evde sağlık hastalarının hemşirelik bakımı memnuniyet düzeyleri yüksektir. Sağlık bakımının önemli göstergelerinden birisi de hemşirelik bakımından memnuniyettir. Evde sağlık birimlerinde hemşirelik bakımından memnuniyetin objektif parametrelerle ölçülmesi gerekmektedir. Çıkan sonuçlar hemşirelik bakımının kalitesine gösterge sağlayacak, hemşirelik eğitimine yönelik rehberlerin geliştirilmesine zemin oluşturacaktır. Objectives: The aim of this study is to evaluate the satisfaction with nursing care of home health patients with chronic diseases. Methods: The design of this study is descriptive and cross-sectional. The study was conducted among 658 patients with chronic diseases who received services from the home health unit of a training and research hospital. The data were collected face to face. IBM SPSS program was used in the analysis of the data. Results: The total satisfaction with nursing care score of chronic home health patients was determined as 76.29±14.75. A significant relationship was found between the duration of the patients receiving services from home health units and their marital status, gender, and having relatives providing care for them (p<0.05). A significant relationship was found between the marital status of the patients and their satisfaction with nursing care (p<0.05). Conclusion: As a result, the level of satisfaction with nursing care among home health patients with chronic diseases is high. One of the most important indicators of health care is satisfaction with nursing care. Satisfaction with nursing care in home health units should be measured using objective parameters. The results will indicate the quality of nursing care and will form the basis for the development of guidelines for nursing education. |
|
DERLEME |
11. | Perimenopozal Dönemde Endometrial Hiperplaziye Neden Olan Risk Faktörleri ve Hemşirelik Yaklaşımı Risk Factors for Endometrial Hyperplasia in The Perimenopausal Period and Nursing Approach Meryem Öngen, Fatma Başar doi: 10.55646/jaren.2023.09825 Sayfalar 153 - 160
Endometrial hiperplazi, menopozal dönemde sık görülen ve endometrial dokuda kalınlaşmaya neden olan bir aşırı büyüme durumudur. Postmenopozal dönemdeki kadınların %15’inde görülmekte ve 50-60 yaş arasında görülme sıklığı pik yapmaktadır. Endometrial hiperplazi durumu klinik olarak, özellikle anormal uterin kanamaya neden olur. Patolojik olarak ise, bazı endometrial hiperplazi tipleri malignensi için öncü olabilir. Kansere dönüşme riskinin atipik olmayan hiperplazi olgularında %3, atipik hiperplazi olgularında ise %29’a kadar varabildiği belirtilmektedir. Yapılan araştırmalarda, diyabetes mellitus, hipertansiyon, yaş, östrojen replasman tedavisi, polikistik over sendromu gibi anovulatuvar bozukluklar, sigara kullanımı, medikal tedaviler, Lynch Sendromu, tamoksifen kullanımı, TNF-α, EGF, IGF-1, IGF-1R ve PTEN gibi faktörlerin gen ekspresyonlarında değişimler endometrial hiperplazi gelişimi ile ilişkilendirilmiştir. Bu sebeple postmenopozal dönemdeki kadınlar dikkatli bir şekilde değerlendirilmeli ve menopoz öncesi dönemde de iyi bir değerlendirme ve risk tanılaması yapılmalıdır. Tarama yapma, erken tanı, bakım ve toplum ve sağlık profesyonellerinin eğitimi konusunda hemşirelere ve kadın hastalıkları ve doğum alanında çalışan diğer sağlık profesyonellerine büyük sorumluluklar düşmektedir. Bu derlemenin amacı, perimenopozal dönemdeki endometrium kalınlığını etkileyen faktörleri incelemek ve bireylerin değerlendirilmesinde ve bakımında önemli bir rol oynayan hemşirelerin farkındalığını arttırabilmektir. Endometrial hyperplasia is an overgrowth condition that is common in the menopausal period and causes thickening of the endometrial tissue. It is seen in 15% of women in the post-menopausal period and its incidence peaks between the ages of 50 and 60 years. In particular, endometrial hyperplasia condition clinically causes abnormal uterine bleeding. Pathologically, some types of endometrial hyperplasia may be a precursor to malignancy. It is estimated that the risk of developing cancer can reach up to 3% in cases of non-atypical hyperplasia and up to 29% in cases of atypical hyperplasia. In various studies, anovulatory disorders such as diabetes mellitus, hypertension, age, estrogen replacement therapy, polycystic ovary syndrome, smoking, medical treatments, Lynch syndrome, tamoxifen use, and changes in gene expressions of factors such as TNF-α, EGF, IGF-1, IGF-1R, and PTEN have been associated with the development of endometrial hyperplasia. For this reason, women in the postmenopausal period should be carefully evaluated and a good assessment and risk diagnosis should be made in the premenopausal period. Nurses and other healthcare professionals working in the field of obstetrics and gynecology have major responsibilities in screening, early diagnosis, care and education of the society and health professionals. The purpose of this review is to examine the factors affecting endometrial thickness in the perimenopausal period and to increase the awareness of nurses who play an important role in the evaluation and care of individuals. |
|
Journal of Academic Research in Nursing (JAREN) dergisi; Sağlık Bilimleri Üniversitesi Gaziosmanpaşa Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nin 2015 yılında Haziran ve Aralık aylarında yılda iki kez yayımlanmış olan ve 2017 yılından itibaren Nisan, Ağustos ve Aralık aylarında olmak üzere yılda üç kez yayınlanmaya devam eden yayınıdır. Dergi; Türkiye Atıf Dizini (Turkey Citation Index), ULAKBİM TR Dizin ve EBSCO CINAHL Complete veri tabanlarında indekslenmektedir.
|