ISSN 2149-4983 | e-ISSN: 2149-9306
 
 
Volume : 10 Issue: 2 Year : 2024
 
: 5 (3)
Volume: 5  Issue: 3 - 2019
Hide Abstracts | << Back
ORIGINAL RESEARCH
1.The Investigation of Nurses’ Self-Efficacy Perceptions With Problem-Solving Abilities
Mine Yilmaz Kocak, Funda Büyükyılmaz
doi: 10.5222/jaren.2019.86547  Pages 169 - 177
Amaç: Araştırma; hemşirelerin öz-yeterlilik algıları ile problem çözme becerilerinin incelenmesi amacıyla tanımlayıcı-ilişki arayıcı bir çalışma olarak gerçekleştirildi.
Yöntem: Araştırmanın evrenini, bir üniversite hastanesinde çalışan hemşireler örneklemini ise; evren içinden çalışmaya katılmayı kabul eden ve ulaşılabilen hemşireler oluşturdu (N=392). Çalışmanın verileri, “Hemşire Bilgi Formu”, “Öz-Etkililik-Yeterlilik Ölçeği (ÖEYÖ)” ve “Problem Çözme Envanteri (PÇE)” ile toplandı.
Bulgular: Çalışmaya katılan hemşirelerin yaş ortalamalarının 26,76±5,90 yıl, %67,3’ünün kadın, %52,0’sinin bekar, %52,3’nün sağlık meslek lisesi, %36,7’sinin lisans ve üzeri mezuniyet derecesine sahip, %4,6’sının lisansüstü mezunu olduğu saptandı. Ayrıca hemşirelerin serviste (%52,3), vardiya sistemine göre (%64,0), hemşire ünvanı ile (%93,9) ortalama 6,19±4,55 yıldır görev yaptığı belirlendi. Hemşirelerin ÖEYÖ puan ortalaması 86,93±12,76 ve PÇE puan ortalaması 93,32±22,24 olarak belirlendi ve aralarında istatistiksel açıdan negatif yönde, güçlü ve çok ileri düzeyde anlamlı bir ilişki olduğu saptandı (p≤0,01). Ayrıca öz-yeterlilik algısı üzerine etki oranına göre sırasıyla; problem çözme becerisi, mezuniyet sonrası sorun çözme konusunda eğitim alma durumu ve mesleki ünvan problem çözme becerisine ise; mesleki deneyim süresi gibi bağımsız değişkenlerin istatistiksel açıdan ileri düzeyde anlamlı katkısının olduğu saptandı (p≤0,01).
Sonuç: Hemşirelerin öz-yeterlilik algılarının iyi düzeyde; problem çözme becerilerinin orta düzeyde olduğu belirlendi. Ayrıca öz-yeterlilik algısı ile problem çözme becerisi arasında güçlü bir ilişkinin olduğu sonucuna varıldı.
Objectives: The aim of the study was performed as a descriptive and cross-sectional analysis to investigate nurses’ self-efficacy perceptions with problem solving abilities.
Methods: The aim of the study was composed of the nurses working in a university hospital, while the sampling consisted of those accepting to take part (N=392). The data were collected through the “Nurses’ Information Questionnaire”, the “Self-Efficacy-Scale (SES)” and the “Problem Solving Inventory (PSI)”.
Results: It was determined that nurses who participated in the study had an age average of 26,76±5,90 years and 67,3% were women, 52,0% single, 52,3% had graduated from medical vocational high school, 36,7% had under graduate and higher education and 4,6% post graduate education. It was also determined that nurses had been working in the service (52,3%) for approximately 6,19±4,55 years according to the shift system (64,0%) under the title of nurse (93,9%). Mean scores of nurses’ SES and PSI were 86,93±12,76 and 93,32±22,24, respectively. A statistically negative powerful and higher significant association was determined to be present between the averages of nurses’ SES and PSI scores (p≤0,01). Besides, it was observed that factors affecting self-efficacy perception were problem solving skill, state of receiving education on problem solving after graduation and occupational title according to the effect rate respectively and factors affecting problem solving skill were independent variables like occupational experience duration according to the effect rate made statistically significant contributions respectively (p≤0,01).
Conclusion: It was found that nurses had a good level of self-efficacy perception and moderate level of problem solving skills. Furthermore, there is a strong correlation between self-efficacy perception and problem-solving skills, and the increase or decrease in levels affects each other.

2.Assessment of the Relationship between Toy Preferences of Preschool Children and Their Play Behaviors and Social Emotional States
Emel Sezici, Deniz Yiğit
doi: 10.5222/jaren.2019.07088  Pages 178 - 187
ÖZ
Amaç: Araştırma, okul öncesi çocukların oyuncak tercihleri, oyun davranışları ve sosyal duygusal uyumu arasındaki ilişkinin değerlendirilmesi amacıyla planlanmıştır.
Yöntem: Bu araştırma analitik ve kesitsel tiptedir. Araştırmanın örneklemini belirlenen tarihlerde anaokuluna devam eden 155 çocuk ve annesi oluşturmuştur. Araştırma verileri “Çocuk Bilgi Formu”, Oyuncak Tercih Formu”, “Okul Öncesi Oyun Davranışı Ölçeği” ve “Marmara Sosyal Duygusal Uyum Ölçeği” ile elde edilmiştir.
Bulgular: Araştırmaya katılan çocukların 74’ü kız, 81’i erkek, %48.4’ü beş yaşında ve %51.6’sı altı yaşındadır. Araştırmaya katılan erkek çocukları maket uçakları, gemileri, evleri (%62.9) ve oyuncak savaş aletlerini (%77.8), kız çocuklarından çok daha fazla tercih ettikleri belirlenmiştir (%25.7, %6.8). Erkek çocuklarının itiş kakış oyun ve yalnız pasif oyun davranışları kız çocuklarına göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek saptanmıştır (p<0.05). Çocukların sosyal duygusal uyumları ile itiş kakış oyun davranışları arasında negatif yönde orta düzeyde (p=0.001), sosyal oyun davranışları arasında pozitif yönde orta düzeyde (p=0.001), sessiz oyun davranışları arasında da negatif yönde zayıf düzeyde (p=0.003) istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki belirlenmiştir.
Sonuç: Araştırma sonuçları çocukların oyuncak tercihleri, oyun davranışları ve sosyal duygusal uyumları arasında anlamlı bir ilişkinin olduğunu göstermektedir.
Objectives: The research has been planned with the purpose of assessing the relationship between toy preferences of pre-school children and their play behaviors and social emotional states.
Methods: This is an analytical and sectional type of research. Samples of the research have consisted of 155 nursery school children and their parents between the stated dates. The research data has been obtained through "Child Information Form", "Toy Preference Form", "Pre-school Play Behavior Scale" and "Marmara Social Emotional Adaptation Scale".
Results: Among the children participating in the research, 74 have been girls and 81 have been boys, 48.4% have been five years old and 51.6% have been six years old. It has been determined that boys participating in the research preferred model planes, ships, houses (62.9%) and toy warfare tools (77.8%) a lot more than girls did (%25.7, %6.8). Hustle and bustle play and lonely passive play behaviors of boys have been determined to be significantly higher than those of girls (p<0.05). A negative, medium level statistically significant relationship between social emotional adaptations and hustle and bustle play behaviors of children (p=0.001), a positive, medium level statistically significant relationship between their social play behaviors and social emotional adaptations (p=0.001), a negative, weak statistically significant relationship between their quiet play behaviors and social emotional adaptations (p=0.003) have been determined.
Conclusion: Results of the research indicate a significant relationship between children's toy preferences and their social behaviors and social emotional adaptations.

3.Perception and Related Factors for Nurses in Spiritual Support
Derya Uzelli Yılmaz, Dilek Yılmaz, Dilek Karaman, Sinem Çalışkan
doi: 10.5222/jaren.2019.22043  Pages 188 - 193
Amaç: Bu araştırmada hemşirelerin, hastaların manevi bakım ihtiyacı konusundaki algıları ve bunu etkileyen faktörlerin belirlenmesi amaçlandı.
Yöntem: Bu tanımlayıcı çalışma, Türkiye’nin batısında bulunan bir devlet hastanesinde çalışan 133 hemşire ile yürütüldü. Araştırma verileri “Hemşire Tanıtım Formu” ve “Manevi Destek Algısı Ölçeği (MDAÖ)” ile toplanıldı. Verilerin analizinde sayı-yüzde, t-test ve ANOVA testleri kullanıldı.
Bulgular: Araştırmaya katılan hemşirelerin yaş ortalaması 36.63 ±4.55 olup, %94’ü kadındır. Hemşirelerin %54.9’u lisans mezunu, %57.9’u dahili kliniklerde çalışmakta ve %81.2’si 10 yıldan daha uzun süredir hemşire olarak görev yapmaktadır. Araştırma bulgularına göre hemşirelerin, MDAÖ toplam puan ortalamaları 47.98 ±7.93 olarak bulundu. Hemşirelerin cinsiyetine, çalıştıkları kliniğe, eğitim durumuna, çalışma yılına, mesleki bir derneğe üye olma durumuna, manevi desteğe ilişkin eğitim alma durumları ve manevi desteğe yönelik uygulama durumları ile MDAÖ toplam puan ortalaması arasında anlamlı bir fark saptanmamıştır (p>0.05).
Sonuç: Araştırma sonucuna göre hemşirelerin manevi destek algı düzeyini tanıtıcı özelliklerin etkilemediği saptanmış ve manevi destek algılarının yüksek olduğu belirlenmiştir.
Objective: This study was conducted to determine the perceptions of the nurses about the spiritual care needs of the patients and the factors affecting.
Method: This descriptive research was carried out with 133 nurses who were working at a state hospital in western Turkey. Research data were collected with the “Nurse Presentation Form” and the “Spiritual Perception of Support Scale” (SPSS). In the analysis of the data, number-percentage, t-test and ANOVA tests were used.
Results: The average age of the nurses participating in the study was 36.63 ± 4.55 and 94% were female. 54.9% of the nurses had bachelor degree, 57.9% were working in internal units and 81.2% were serving as nurse longer than 10 years. According to the results of the research, the average SPSS total score was found as 47.98 ± 7.93. There was no significant difference between the gender of the nurses, the clinic they were working, their educational status, working duration, status of having training and applications about spiritual support and SPSS total average score (p>0.05).
Conclusion: According to the results of this study, it was determined that nurse ' perception level of spiritual support was not affected by demographic features and spiritual perception of support of the nurses was found to be high.

4.E-Health Literacy and Healthy Lifestyle Behaviors in Adolescents: The Case of Balıkesir
Sibel Ergün, Hale Kızıl Sürücüler, Reyhan Işık
doi: 10.5222/jaren.2019.65002  Pages 194 - 203
Amaç: Bu çalışma ergenlerin e-sağlık okuryazarlığı ve sağlıklı yaşam biçimi davranışları düzeylerinin belirlenmesi amacıyla yapılmıştır.
Gereç ve Yöntem: Tanımlayıcı nitelikteki bu çalışmanın evrenini 2016-2017 yılında Balıkesir ilinde öğrenim gören 17722 ortaöğretim öğrencisi oluşturmuş, araştırmaya katılmayı kabul eden 553 öğrenciye ulaşılmıştır. Veriler Kişisel Bilgi Formu, e-Sağlık Okuryazarlığı Ölçeği ve Sağlıklı Yaşam Biçimi Davranışları Ölçeği aracılığıyla elde edilmiştir. Bulguların değerlendirilmesinde yüzdelik, t testi ve varyans analizi kullanılmıştır.
Bulgular: Araştırma kapsamına alınan öğrencilerin %55,5'i 16 yaş ve üstü grubunda olup, %53,5’i erkek öğrencidir. Öğrencilerin %40,1’i günde 3 saatten fazla internet kullandığını, %57,3’ü interneti sohbet ve sosyal iletişim amacıyla kullandığını, %39,4 ve %7,1 olmak üzere toplamda %46,5’u internet sağlık kaynaklarına erişimin önemli/çok önemli bulduğunu ifade etmişlerdir. Öğrencilerin e-sağlık okuryazarlığı puan ortalaması 25.98±0.27, sağlıklı yaşam biçimi davranışları puan ortalamaları ise 127.26± 0.93’dür. Son bir haftada internette sağlık kaynaklarına erişimi, sağlığı hakkında karar vermede internetin yararlılığı ile internet sağlık kaynaklarına erişimin önemine ilişkin düşüncelerine göre; sağlıklı yaşam biçimi davranışları ve e-sağlık okuryazarlığı puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı düzeyde farklılık göstermektedir.
E-sağlık okuryazarlığı ve sağlıklı yaşam biçimi davranışları beceri puan ortalamalarının; son bir haftada internette sağlık kaynaklarına erişen, sağlığı hakkında karar vermede internetin yararlı/çok yararlı olduğunu ve internet sağlık kaynaklarına erişimin önemli/çok önemli olduğunu düşünen ergenlerde yüksek olduğu bulunmuştur.
Sonuç: Çalışma sonunda ergenlerde e-sağlık okuryazarlığı ve sağlıklı yaşam biçimi davranışları puan ortalamalarının orta düzeyin biraz üzerinde olduğu ancak yüksek düzeyde olmadığı saptanmıştır.
Aim: This study was conducted to determine the levels of e-health literacy and healthy lifestyle behaviors of adolescents.
Material and Method: In the descriptive nature of this study, 17722 high school students who were educated in Balıkesir province in 2016-2017 were formed and 553 students who were accepted to participate in the research were reached. Data were collected through Personal Information Form, e-Health Literacy Scale and Healthy Life Style Behavior Scale. Percentile, t test and variance analysis were used in the analysis of the data.
Results: 55.5% of the students included in the survey were in the group of 16 years old and over, and 53.5% were male students. 40.1% of the students used internet more than 3 hours a day, 39.3% and 57.3%, 46.5% of the respondents said that access to internet health resources is important / very important. The e-health literacy mean score of the students was 25.98 ± 0.27 and the mean score of healthy lifestyle behaviors was 127.26 ± 0.93.
According to access to health resources on the internet in the last week, the importance of accessing the internet health resources by deciding on the health of the internet, healthy lifestyle behaviors and e-health literacy scores.
E-health literacy and healthy lifestyle behaviors mean averages of skill points; It has been found that internet is helpful/ very helpful in deciding about health, accessing health resources on the internet in the last week and above, and that adolescents who think that access to internet health resources is important/very important.
Conclusion: At the end of the study, it was determined that e-health literacy and healthy lifestyle behaviors were slightly higher than middle level but not at high level in adolescents.

5.The Effect of Education Breast Cancer and Early Diagnosis Methods on the Students’ Health Knowledge, Belief And Practice*
Yasemin Gümüş Şekerci, Rabia Sohbet
doi: 10.5222/jaren.2019.48343  Pages 204 - 212
Amaç: Bu çalışma sağlık alanı dışında eğitim gören kız öğrencilere meme kanseri ve erken tanı yöntemleri konusunda verilen eğitimin sağlık bilgisi, inanç ve uygulamalarına etkilerini belirlemek amacıyla yapılmıştır.
Yöntem: Araştırma bir üniversitenin sağlık alanları dışında öğrenim gören 1114 kız öğrenci ile yürütülmüş tek grup ön test - son test değerlendirmeli yarı deneysel çalışmadır. Öğrencilere 20-30 kişilik gruplar halinde 40-45’er dakikalık “meme kanseri ve erken tanı yöntemleri” eğitimi verilmiştir. Veriler literatüre uygun olarak hazırlanan anket formu ve Sağlık İnanç Modeli Ölçeği ile eğitim öncesi, eğitim sonrası ve eğitimden bir ay sonra olmak üzere üç aşamada toplanmıştır. İstatistiksel değerlendirme sayı, yüzde, ortalama, standart sapma ve t testi kullanılarak yapılmıştır.
Bulgular: Öğrencilerin yaş ortalaması 20.23 ± 2.61’dir. Öğrencilerin %11.3’ü doktor teşhisiyle herhangi bir meme hastalığı tanısı konulmuştur. Öğrencilerin %15.8’inin ailesinde meme kanseri bulunmaktadır. Meme kanseri ve erken tanı yöntemleri eğitimi sonrasında öğrencilerin sağlık bilgisi ve uygulama durumlarını artırmıştır (p<0.05). Eğitim sonrası öğrencilerin duyarlılık, önemseme, öz-etkililik, sağlık motivasyonu ve yarar algılarında artma, engeller boyutunda azalma tespit edilmiştir (p<0.05).
Sonuç: Meme kanseri ve erken tanı yöntemi eğitimi sağlık alanı dışındaki alanlarda eğitim gören öğrencilerin bilgi, inanç ve uygulamalarını olumlu yönde etkilemiştir.
Objective: The aim of this study was to evaluate the knowledge, belief and practices of university students about breast cancer and early diagnosis methods.
Methods: The study was carried out with 1114 female students who studied non-health fields of a university. The research is a quasi-experimental study with pre-test, post-test and tracking test evaluation. Students are 40-45 minutes in groups of 20-30 people "breast cancer and early diagnosis methods" training was given. The data were collected in three stages: pre-training, post-training and one-month after the training with questionnaire form and Health Belief Model Scale. Statistical analysis was performed using number, percentage, mean, standard deviation and t test.
Results: The mean age of the students was 20.23 ± 2.61. Out of all participants,11.3% were diagnosed with any breast disease by a doctor diagnosis. Meanwhile, 15.8% of them reported a positive family history of breast cancer. Breast cancer and early diagnosis methods increased the knowledge and health status of the students after the training (p<0.05). After the training, students' susceptibility, seriousness, self-efficacy, health motivation and benefit perceptions were increased and the barrier perception was decreased (p<0.05).
Conclusion: Breast cancer and early diagnosis method education program positively influenced the knowledge, beliefs and practices of students studying in non-health areas.

6.Effect of 3D Animation Assisted Education on Knowledge Level of Nursing Students for the Evaluation of Respiration
Berna Dincer, Cemile Savcı, Hasan Hüseyin Mutlu
doi: 10.5222/jaren.2019.26566  Pages 213 - 218
Amaç: Bu araştırma, hemşirelik öğrencileri için geliştirilen ve solunumun değerlendirilmesine yönelik tasarlanan 3D animasyon eğitiminin öğrencilerin bilgi düzeylerine etkisini belirlenmek amacıyla yapılmıştır.
Yöntem: Araştırma, ön test - son testten oluşan randomize kontrollü deneysel bir çalışmadır. Araştırmanın örneklemini, İstanbul ilinde bir devlet üniversitesinin 2018 - 2019 eğitim öğretim yılında hemşirelik bölümünün 2. sınıfında öğrenim görmekte olan, araştırma kriterlerine uyan ve araştırmaya katılmayı kabul eden 60 öğrenci oluşturmuştur. Veri toplama aracı olarak, sosyodemografik özellikleri içeren “Bilgi Formu”, solununum değerlendirilmesine yönelik bilgi düzeyini ölçen “Solunum Değerlendirilmesine Yönelik Bilgi Testi” kullanılmıştır. Araştırma, hazırlık ve uygulama olmak üzere 2 aşamada gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın hazırlık aşaması, öğrenim hedeflerinin belirlenmesini, 3D animasyonların seçimi, solunumun değerlendirilmesine yönelik kılavuzların hazırlanmasını, eğitimci ve öğrenci hazırlıklarını içermektedir.
Bulgular: Araştırmada, deney grubundaki öğrencilerin son test puan ortalamalarının, kontrol grubundaki öğrencilere oranla daha yüksek olduğu, iki grubun son test puanları arasında anlamlı farklılık bulunduğu saptanmıştır (p<0.01).
Sonuç: Bulgular, geleneksel eğitim yöntemi ile 3D animasyon destekli eğitimin birlikte kullanımının, solunum fonksiyonunun değerlendirilmesinde hemşirelik öğrencilerinin bilgi düzeylerine olumlu etkisi olabileceğini göstermiştir.
Objective: The objective of this study was to determine effect of 3D animation education, which was developed for nursing students and designed to evaluate respiration on knowledge level of students.
Methods: This study was designed as a randomized controlled experimental study consisting of pretest and posttest. The sample of the study consisted of 60 students who were in the second year of the nursing department of a public university in Istanbul in the 2018 - 2019 academic year, who met the research criteria and agreed to participate in the research. “Information Form” including sociodemographic features and “Knowledge Test for Evaluation of Respiration” measuring knowledge level on the evaluation of respiration were used as data collection tools. The study was conducted with two stages as preparation and application. Preparation stage included determination of learning goals, selection of 3D animations, preparation of the guidelines for evaluation of respiration, and preparations of the educator and students.
Results: In the study, it was found that the mean posttest points of the students in the experiment group were higher compared to the students in the control group, and there was a significant difference between posttest scores of the two groups (p<0.01).
Conclusion: The results indicated that combination of the traditional education method and 3D animation assisted education might have effect on knowledge level of nursing students about the evaluation of respiration.

7.Effects of Confidentiality Perception during Delivery Period on Maternal Satisfaction
Hatice Orman, Nurdan Demirci
doi: : 10.5222/jaren.2019.59454  Pages 219 - 227
Amaç: Doğum yapan annelerin, hastanede bulundukları süre içerisindeki mahremiyet algılarının değerlendirilmesi ve memnuniyetlerine etkisini belirlemek amacıyla gruplar arası karşılaştırmalı, kesitsel ve tanımlayıcı olarak yapılmıştır.
Gereç ve Yöntem: Araştırma kapsamında İstanbul Gaziosmanpaşa Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi Doğumhane ve Doğum ve Kadın Hastalıkları Kliniği’nde 131 vaginal doğum yapan anne ile 94 sezaryen doğum yapan anne çalışma örneklemini oluşturmuştur. Verilerin toplanmasında tanılama formu, Jinekoloji ve Obstetride Beden Mahremiyeti Ölçeği, Normal Doğum ve Sezaryen Doğumda Anne Memnuniyetini Değerlendirme Ölçekleri kullanılmıştır. Veriler 22.0 (SPSS) istatistik paket programı kullanılarak değerlendirilmiştir.
Bulgular: Jinekoloji ve Obstetride Beden Mahremiyeti Ölçeği genel mahremiyet, haklar ve mahremiyet, etik ve mahremiyet, klinik mahremiyet alt boyut puan ortalamaları ile vaginal ve sezaryen doğum yapan anneler arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamıştır. Vaginal doğum yapan anneler (139,16±24,50) ile sezaryen doğum yapan annelerin memnuniyet ortalama puanları (145,65±24,50 ) uygulanan ölçeklerin kesme noktası değerinin altında olması nedeniyle %100’ünün memnun olmadığı ancak sezaryen doğum yapan annelerin vaginal doğum yapan annelere göre daha memnun olduğu görülmüştür. Vaginal doğum yapan annelerde memnuniyet düzeyini belirleyen en önemli faktörün haklar ve mahremiyet boyutu olduğu bulunmuştur. Haklar ve mahremiyet boyutu anne memnuniyeti toplam düzeyini arttırmaktadır.
Sonuçlar: Sağlık ekibi algılayışının vaginal ve sezaryen doğum yapan annelerin mahremiyeti üzerinde önemli bir etkiye sahip olduğu görülmüştür. Travay sürecinde bir-iki kişilik odada kalınması annenin mahremiyetini ve memnuniyetini olumlu şekilde etkilemektedir.
Objective: This study has been realized for evaluating the privacy perception of women who give birth, during spending time in the hospital and determining its effect on their satisfaction by Cross-sectional and descriptive between-groups comparisons
Material and method: The sample of this study consists of 131 mothers who gave vaginal birth and 94 mothers who established caesarean birth in Istanbul Gaziosmanpasa Taksim Training and Research Hospital’s Delivery Room and Obstetrics and Gynecology Clinic. Data were collected using diagnostics form, Bodily Confidentiality Scale for Gynecology and Obstetrics, Scales for Measuring Maternal Satisfaction in Normal and Caesarean Birth, and were analyzed using 22.0 SPSS.
Results: There were not any statistically significant differences between the two mother groups in terms of the subscale means of Bodily Confidentiality Scale for Gynecology and Obstetrics - general confidentiality, rights and confidentiality, ethics and confidentiality, clinical confidentiality. Mean satisfaction scores of mothers who gave vaginal birth (139,16±24,50) and mothers who gave cesarean birth (145,65±24,50 ) were both below the cut off score, indicating that despite the 100% dissatisfaction rate, mothers who gave cesarean birth were more satisfied than the mothers who gave vaginal birth. The most important factor determining the satisfaction level in the vaginal birth group was found to be rights and confidentiality. This domain increases the overall level of maternal satisfaction.
Conclusion: The perception of the medical team was observed to have a significant effect on the mothers’ confidentiality. Staying in single or double rooms during the labor process has a positive impact on maternal confidentiality and satisfaction.

REVIEW
8.Multiple Sclerosis and Complementary Therapies
Afıtap Ozdelıkara, Ahsen Tastan
doi: 10.5222/jaren.2019.17363  Pages 228 - 232
ÖZ
Multiple Skleroz, miyelin kılıfların hasarıyla karakterize otoimmün, kronik bir hastalıktır. Dünya çapında görülme oranı yıllar geçtikçe artmaktadır. Hastalık, bireylerde geri dönüşsüz yeti yitimlerine sebep olabilmekte ve bireylerin yaşam kalitelerini ciddi oranda etkileyebilmektedir. MS hastası bireyler, medikal tedavinin yanısıra, semptomları hafifletebilmek amacıyla tamamlayıcı ve alternatif tıp adı verilen yöntemlere başvurmaktadır. Vitamin ve mineral kullanımı, aquaterapi, masaj, aromaterapi, akupunktur, refleksoloji multiple skleroz hastalarında sıkça kullanılan tamamlayıcı terapilerdendir. Multiple skleroz tipinin ve hastalık süresinin tamamlayıcı terapi kullanım oranlarını etkilediği ve Türkiye’de tamamlayıcı terapi kullanım oranı, diğer ülkelerle karşılaştırıldığında daha düşük oranda olduğu görülmektedir. Bunun sebebi olarak da; toplumun tamamlayıcı terapiler konusundaki bilgi yetersizliği ve sağlık personelinin de bu konuda henüz yetkin olmaması düşünülmektedir. Toplum tarafından yeterli bilgiye sahip olmadan ve uygunluğu denetlenmiş olmadan tamamlayıcı terapilere yönelim giderek artmıştır. Bu sebeple; tamamlayıcı terapi yöntemlerinin bireyler tarafından daha etkili bir şekilde kullanılabilmesi, bireylerin terapiler konusunda bilgilendirilmesi ve terapi uygulamasının birey için uygunluğunu saptamak açısından hemşire kilit rolü üstlenmektedir.
Multiple Sclerosis is a chronic autoimmune disease characterized by the damage of myelin sheaths. Worldwide incidence is increasing over the years. Disease can cause irreversible disability in individuals and can seriously affect the quality of life of individuals. In addition to medical treatment, individuals with multiple sclerosis refer to methods called complementary and alternative medicine in order to alleviate their symptoms. Vitamin and mineral use, aqua therapy, massage, aromatherapy, acupuncture, reflexology are complementary therapies frequently used in multiple sclerosis patients. It is seen that multiple sclerosis type and duration of disease affect the rate of complementary therapy usage and the rate of complementary therapy usage in Turkey is lower than other countries. For this reason, the inadequacy of information on the complementary therapy issue of the society and the fact that the health personnel are not yet competent in this issue. The trend towards complementary therapies has grown steadily by the community without adequate knowledge and compliance check. Therefore; The nurse plays a key role in enabling complementary therapy methods to be used more effectively by individuals, to inform individuals about therapies and to determine the appropriateness of therapy application to the individual.

9.Resilient Student Resilient Profession: The Importance of Resilience in Nursing Students
Gizem Şahin, Sevim Buzlu
doi: 10.5222/jaren.2019.46220  Pages 233 - 240
Psikolojik sağlamlık genel olarak, bazı olumsuz olaylar sonrası yeniden güçlü, sağlıklı ve başarı olabilme yeteneği olarak tanımlanmaktadır ve üç özelliği bulunmaktadır (risk faktörleri, koruyucu faktörler ve olumlu sonuçlar). Diğer öğrenciler ile karşılaştırıldığında hemşirelik öğrencileri ciddi oranda akademik ve klinik stres yaşadıklarından, hemşirelik öğrencilerinde psikolojik sağlamlığın anlaşılması oldukça önemlidir. Öğrencilerin akademik ve meslek yaşantılarında karşılaştıkları zorluklar ile yüzleşebilmeleri için psikolojik sağlamlıklarını geliştirmeleri gerekmektedir ve bu konuda hemşire eğitimcilere büyük sorumluluk düşmektedir. Eğitimciler; öğrencilerin psikolojik sağlamlıklarını geliştirebilmek için öncelikle, risk ve koruyucu faktörlerin belirlenmesi için çalışmalar yapmalı ve öğrencilere koruyucu faktörlerini geliştirebilmeleri için bireysel danışmanlık hizmeti vermelidir.
Resilience is the ability to become strong, healthy, or successful again after something bad happens in generally and has three characteristics (antecedents, attributes and consequences). Understanding resilience in nursing students is essential due to higher levels of academic and clinical stress when compared to students in other health majors. Nursing students who face the challenges need to improve the resilience to effectively cope with them in academic and occupational area. Nursing faculties are responsible to prepare students to be professional nurses in a healthcare environment. Hence, nursing instructors should do studies about nursing students’ antecedents and attributes and provide individual consultancy service to enhance attributes.

10.Psychodrama Practices In Adolescents
Çağlar Şimşek, Leyla Küçük, Ejder Akgün Yıldırım
doi: 10.5222/jaren.2019.48030  Pages 241 - 248
Ergenlik dönemi, fiziksel değişimlerin hızlı bir şekilde yaşandığı ve kimlik duygusunun oluşmaya başladığı çocukluktan yetişkinliğe geçişin olduğu süreçtir. Psikodrama, bireyin grup içinde iyileştirilmesini hedefleyen, aksiyon tekniklerinin kullanıldığı bir grup psikoterapi yöntemidir. Bu yönü ile ergen gruplarında eyleme dayalı bir teknik olan psikodramanın, sözel ve yoruma dayalı tekniklerden daha etkin bulunduğu bilinmektedir. Psikodrama, doğru anlaşıldığı ve iyi kullanıldığında bireyin, davranışına içgörü, duygusal boşalım, bütünleşme ve değişim sağlayabilen, etkili bir yöntemdir.
Adolescence when physical changes are rapidly experienced and when the sense of identity begins to form is a process of transition from childhood to adulthood. Psychodrama is a method of group psychotherapy that aims to treat an individual within a group and in which action techniques are used. With this aspect, it is known that psychodrama, a technique based on action, is more effective than verbal and hermeneutical techniques. When understood accurately and used well, psychodrama becomes an effective method that can provide insight, catharsis, integration and change for the behaviour of the individual.



*Journal of Academic Research in Nursing (JAREN) is Health Sciences University Gaziosmanpaşa Taksim Training and Research Hospital's publication. Published twice a year (June and December) in 2015 and continuing to be published three times a year in April, August and December from 2017 onwards. JAREN is indexed by Turkey Citation Index, ULAKBIM Turkish Medical Database and EBSCO CINAHL Complete.



 
Search
 
Copyright © JAREN